38,7786$% 0.39
43,8944€% 0.27
51,6488£% 0.37
4.142,72%0,97
6.802,00%0,62
3.324,08%0,58
9.390,51%1,20
฿%
$%
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “Biz terörün durmasını savunuyoruz, ‘Terörsüz Türkiye’ye evet diyoruz. Bugünlerde beklenen bir haberle, terör örgütünün silah bırakacak olması ile ilgili haberin bir an önce gelmesini, silahlarını bırakmalarını sonuna kadar destekliyoruz. Ardından var olanı söyleyince kızsa da, Meclis zemininde, bugün Kürtlerin kendini eşit hissetmediği her türlü kötü, yanlış, eksik uygulamaları düzeltecek yasal adımların hep birlikte atılmasını ve en başta kayyum uygulamasının son bulmasını; siyasi tutsakların özgür kalmasını bekliyoruz” dedi.
CHP’nin Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun serbest bırakılması ve erken seçim talebiyle başlattığı ”Millet İradesine Sahip Çıkıyor” mitinglerinin beşinci adresi Van oldu. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, mitingde yaptığı konuşmasında şunları kaydetti:
“19 Mart günü aynı darbenin bir benzeri bu sefer Türkiye’nin en bilindik metropolüne, büyük şehrine yapıldı. İstanbul’un üç kez birincisi, 2019’da hazmedemediler, mazbatasını iptal ettiler. 60 gün sonra bu sefer 806 bin farkla 5 yıl yönetti. Odasının yanında 300 tane müfettişle bir çöp kusur bulamadılar. Onun önceki döneme ait bulduğu yolsuzluk dosyalarına el koydular, işlem yapmadılar ama kendi döneminde de tek kusur bulamadılar. Karşısına başbakan çıkardılar, Binali Yıldırım’ı, hem de Meclis Başkanı iken. Başaramadılar. Şehircilik Bakanı’nı koyup ‘Bu işten en iyi bu anlar’ dediler, İstanbulluyu ikna edemediler. 1 milyon 100 bin farkla İstanbul’u kazanan Ekrem Başkanı hazımsızlıktan, ‘Yarın İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır’ lafına, kendi lafına inanıp İstanbul’un iradesine kayyum atamak istediler. Terör soruşturması açtılar. Suç, batıdaki Kürtleri belediye meclislerine koyarak yönetimde söz sahibi yapmak. Böyle yazmışlar. Eğer bu suçsa, bu suçun tamamını bütün Cumhuriyet Halk Partililer hep birlikte üstleniyoruz. Bu darbeye, hem terör yaftasına hem de mali konularla ilgili iftiralara elbette inanmadık, millet inanmadı.
Millet bu konuda gözünü kulağını açtı, dinlemeye çalıştı. TRT’den, yandaş kanallardan, dünya kadar yalana, iftiraya hep bir ağızdan büyük bir mücadeleyle direndik ve doğruları anlatmaya çalıştık. Şöyle ki, bu darbe girişimi olduğunda koştuk, Saraçhane’ye gittik, binaya girdik. 7 gün 7 gece o binadan ayrılmadan Kayyum ihtimaline direndik. Orada tek başına dursak başaramazdık. Sadece milletvekilleriyle, sadece belediye meclis üyeleriyle de bu iş olmazdı. Dedi ki, eylem yasağına rağmen, neredeyse sokağa çıkma yasağı var. Tarihi Yarımada’ya giden köprüler havaya kaldırılmış, gelen vapur seferleri durdurulmuş, metro istasyonları kapatılmış, 10 kilometre çevrelenmiş. Noktada ne olacaksa bugün, bu akşam olacak dedik. Başta gençler ve her yaştan ama demokrasiye, iradesine sahip çıkan yüz binler, milyonlar 7 gün 7 gece Saraçhane’ye geldiler, direndiler, darbeyi ve darbecileri geri püskürttüler. Helal olsun Saraçhane’ye, helal olsun demokrasiyi savunanlara. İşte o günden sonra köprüyü geçip 7 gün orada miting yaptıktan sonra Maltepe’de, iki milyon kişiyle tarihinin en büyük mitingini yapıp Anadolu’ya geçtik. O gün bugündür, çarşamba akşamları İstanbul’un bir ilçesinde, darbenin olduğu çarşamba gününün gecesinde bir ilçede, cumartesi ya da pazar günü Anadolu’nun bir köşesinde… Öylece CHP’nin gücüne falan bakıp değil, yüzde 1.2 oy aldığımız Yozgat’a da giderek, milletvekilliğini az farkla kaçırdığımız Van’a da koşup gelerek, Ege’ye de giderek, İç Anadolu’da da, Konya’da da miting yaparak bu mücadeleyi sürdürüyoruz.Bütün bu meydanlarda hep birlikte haykırıyoruz: Ekran başkana, arkadaşlarımıza özgürlük istiyoruz. Ekrem İmamoğlu serbest kalmalıdır, tutuksuz yargılanmalıdır. Cesaretiniz varsa yargılama TRT’den yayınlanmalıdır. Hodri meydan.
Şimdi şunu söyleyelim: Biz meydanlarda sadece Ekrem Başkanı, Cumhuriyet Halk Partililerin özgürlüklerini değil, hangi siyasi görüşten olursa olsun tüm siyasi tutsakların bir an önce serbest bırakılmasını talep ediyoruz. Biz Selahattin Demirtaş’ın özgürlüğünü de savunuyoruz. Bu güzel meydan Van, Selahattin Demirtaş’ı ayrı sever. Zeydan Başkan, ona hücresinde arkadaşlık ederken Van da Selahattin Başkan’a gönlünden en çok sahip çıkan illerden biri oldu. Selam olsun Selahattin Başkana. Ancak sadece Selahattin Başkan’ın değil, hem Ekrem Başkan’ın, tutuklu belediye başkanlarımızın, belediye meclis üyelerinin ve Zafer Partisi’nin Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın, tüm siyasi tutsakların özgürlüğünü savunuyoruz. Çünkü başımızda şöyle bir şey var, şunu her meydanda anlattım, anlatacağım: Saraçhane’ye ilk çıktığımızda Zaferli gençler de geldi, DEM’li gençler de oradaydılar. Birisi Selahattin Başkan’ın özgürlüğünü, biri Ümit Başkan’ın özgürlüğünü alkışlıyordu. Birininkini öbürü homurdanıyordu, öbürünkini öbürü… Ama yukarıda biri vardı, ikisinin de başkanını o almıştı. Bununkini bu sevinince o da seviniyordu, bununkine bu sevinince o da seviniyordu. İkisi de kaybediyor, hep o kazanıyordu. Bu oyunu bozmak için şöyle haykırdık: Kurtuluş yok tek başına! Ya hep beraber, ya hiçbirimiz.
”Bir tek adama, bir otokrata, bir darbeciye ihtiyaç yok”
İşte bu mücadele, demokrasi mücadelesidir. Demokrasiyi, siyaseti bazen futbola benzetiyoruz, futbol terimleriyle konuşuyoruz: kaleci diyoruz, forvet diyoruz, takım kaptanı diyoruz. Ama şunu kabul edemeyiz: Burada Tayyip Bey işine geldi, sahaya girdi, oynadı, gol attı, kazandı, alkışlandı, iktidarda kaldı senelerce. Şimdi 31 Mart’ta golü yedi, bir maç kaybetti, topu aldı, eve götürüyor. ‘Keseceğim’ diyor, ‘hiçbirinizi oynatmam’ diyor. Burada önce hep beraber topu ondan kurtaracağız, sonra kendi aramızda kim kazanırsa o yönetecek. Bu, demokrasi mücadelesi; hazımsız Erdoğan’dan topu, kesmeden kurtarmanın mücadelesidir. Buradan AK Partili gençlere de sesleniyorum: Deyin ki baba, dede, Tayyip amca deyin, reis deyin, ne derseniz deyin, gönlünüzden ne geçiyorsa deyin: ‘Yav sen yaşlandın, belki o yüzden kaybediyorsun ama topu kesme, biz varız’ deyin. Alın topu, getirin. Bu demokrasi meydanında AK Parti’ye de ihtiyaç var, MHP’ye de ihtiyaç var. Ama bizim ülkemizde demokrasiye ihtiyaç var. Bir tek adama, bir otokrata, bir darbeciye ihtiyaç yok. Biz darbenin karşısındayız, biz demokratik siyasetin arkasındayız.
Yaptığı darbe bugüne kadar her birimize 27’şer bin lira yara açtı. Kundaktaki bebeğe de yatalak nineye de… 86 milyona 27’şer bin lira kaybettirdi şu ana kadar. Bu darbeye harcadığı para ile çiftçilerin, bütün ülkedeki çiftçilerin bankalara olan bütün borçları faiziyle birlikte kapanıyor ve paranın yarısı daha kalıyor. Her çiftçiye, borcu kadar daha para verebilirsin. Bu parayla emeklilere 14 bin değil, 30 bin lira verebiliyorsun ve bunu 10 yıl boyunca yapabiliyorsun. Bu parayla Vanlı amcam, teyzem hastanesizlikten yakınıyor ya, 200 tane 800 yataklı tam teşekküllü hastane yapabiliyorsun. Bu parayla, Kredi Yurtlar Kurumu’ndan 3.000 lira kredi verdikleri, beğenmedikleri Ecevit’in verdiği krediyle 4 gram altın alınıyordu; 3 bin lira ile 1 gram altın alamazsın. KYK kredisini 3 bin liradan, bütün öğrenciler için 30 bin liraya çıkarabiliyorsun, aylık olarak. Bu güzelim şehir, yıllardır ihmal edilmiş durumda. Eğitimde, sağlıkta ülke ortalamasının tamamen gerisinde, en kötü yerlerde. Kişi başına milli gelir sıralamasında Van, son 5’in içerisinde. Türkiye’de kişi başına milli gelir düşük. İradesine saygı duyulmayan bu kentte, maalesef yoksulluk da işsizlik de Türkiye’nin bile çok çok üzerinde. Ve Van’a verdikleri hiçbir sözü tutmuyorlar.
“Biz Kürt meselesini inkâr edenlerden hiç olmadık. Hep doğru yerde, tarihin doğru yerinde durduk”
Bugünlerde çok konuşulan, adını bir şey koymadıkları, ‘çözüm süreci’ bile demedikleri, ‘barış süreci’ diyemedikleri ‘süreç süreci’ ile ilgili bir şey söyleyeyim. Sırrı Başkan gelip anlattığında, ‘Bunun adına ne diyeceğiz?’ dedim. Dedi ki: ‘Bir adı yoktur.’ ‘Peki, nasıl ilerleyeceğiz?’ dedim. Dedi ki: ‘Geçen sefer denedik, uğraştık, başımıza da iş açtık ama ben vazgeçmem, devam ediyorum. Geçen sefer önce çözüm, sonra barış dedik, olmadı. Şimdi önce barış, sonra çözüm diyoruz.’ Dedim ki: ‘Sırrı Başkan, böyle olur mu? Bu işin bir garantörü var mı?’ Dedi ki: ‘Garantörü falan yok, garantörü sensin. Bu süreci kim sahiplenirse, bu sürecin garantörü biziz. Hiçbir çıkar beklemeden barışı savunanlar olacak bu sürecin garantörü.’ Şimdi öyle günlerden geçiyoruz ki… Bu topraklar çok fırtınalardan geçti. Savaş vurdu, sel vurdu, deprem vurdu. Ama adaletsizliğin ve eşitsizliğin vurduğu kadar bu coğrafyayı hiçbir şey vurmadı. Bir süredir bu yeni süreç ilerliyor. Biz Kürt meselesini inkâr edenlerden hiç olmadık. Hep doğru yerde, tarihin doğru yerinde durduk. Bu sorunun var olduğunu, çözülmesi gerektiğini savunduk. En başından beri samimi, şeffaf, toplumsal mutabakata dayalı, Meclis zemininde çözülmesi gerektiğini; mağdurların, şehit ailelerinin, gazilerin, bu süreçte zarar gören herkesin ortak rızasıyla, mutabakatıyla, anaların gözyaşının dinmesini savunduk.
Partimiz de kendi komisyonumuzu kurduk. Çalıştılar, hazırlandılar ve çalışmaya da devam ediyorlar. Terörün bitmesi, barışın gelmesi için atılan ve atılacak; samimi, kandırmaya, aldatmaya, pazarlığa yönelik olmayan her adımı destekledik, bundan sonra da desteklemeye devam edeceğiz. Burada, ömrünü barış yolunda harcayan Sırrı Süreyya Önder’in ruhuna değsin diye kuvvetli bir alkışlayalım. Bu ülkenin tüm vatandaşları, Cumhuriyet’in eşit hissedarlarıdır. ‘Çanakkale’de Türk ile Kürt yan yana, koyun koyuna yatıyor’ lafı metafor değildir. Gidip gördüğünüzde, bir Türk ile bir Kürt’ün nasıl bir mezarı paylaştığını görürüz. Onun için bu konuda adım atmayanlar, senelerce karşısında duranlar bir adım atınca, biz onu mahcup edip tutarsızlığını, haksızlığını, geçmişteki zehirli dillerini hatırlatmak yerine; aksine, ‘atılan her adım kıymetlidir’ dedik. Hatta dedik ki: Katkı vereceğiz, biz Kürtlere bir devlet vadedeceğiz… Bunu kesip biçip yalana çevirirken şöyle bir şey gördük. Dedik ki, biz Kürtlerin bu devleti, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kendi devletleri olarak; eşit haklara sahip oldukları, sahip çıktıkları, uğrunda dedelerinin can verdiği bu devleti kendi devletleri bildikleri kadar, demokratik atılması gereken hangi adım varsa bu adımların hepsini hep birlikte atacağız.
“Türk ve Kürt’ün kardeşliğini mutlaka sağlayacağız bize emanettir”
Biz terörün durmasını savunuyoruz, terörsüz Türkiye’ye evet diyoruz. Bugünlerde beklenen bir haberle, terör örgütünün silah bırakacak olması ile ilgili haberin bir an önce gelmesini, silahlarını bırakmalarını sonuna kadar destekliyoruz. Ardından var olanı söyleyince kızsa da, Meclis zemininde, bugün Kürtlerin kendini eşit hissetmediği her türlü kötü, yanlış, eksik uygulamaları düzeltecek yasal adımların hep birlikte atılmasını ve en başta kayyum uygulamasının son bulmasını; siyasi tutsakların özgür kalmasını bekliyoruz. Hadi bakalım şimdi terörsüz Türkiye’ye ne diyorsun. Buna ‘evet’ demeyen bu sürecin dışındadır. Biz terörün bitmesine canı gönülden savunanlardanız. Gözyaşının dinmesini canı gönülden savunanlardanız. Peki şimdi bakalım siz bundan sonra ne yapacaksınız? Sırrı Başkan’a sözümüz var. Bu süreç akamete uğrasa da, bu sürecin sonunda yine bunlar kötülük yaparlarsa da, Kürtlere verdikleri sözleri tutmazlarsa da biz eninde sonunda iktidar olacağız. Türk ve Kürt’ün kardeşliğini mutlaka sağlayacağız bize emanettir.”
Bir kaza haberi de Çanakkale’den!
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.