41,8124$% 0,23
48,3560€% 0,43
55,7234£% 0,24
5.508,94%1,94
9.218,00%0,54
4.102,84%2,12
10.559,83%-1,50
฿%
$%
Türkiye’de çok partili hayata geçilmesi, Türk demokrasi tarihi için önemli bir dönüm noktasıydı. Çok partili hayata geçilmesi ile birlikte beklenen; diyalog, uzlaşı, hoşgörü ve sonuç itibarıyla halkın refahıydı.
Bu geçişten dört yıl sonra DP, günümüz iktidarı gibi temel hak ve özgürlük, demokrasi, refah vaat ederek iktidara gelmişti. Ancak, uygulamaları bu vaatlerden çok uzaktı. Tıpkı bugün olduğu gibi DP’ nin uyguladığı siyasi faaliyetler ve kararlar baskı üzerine kurulmuştu.
DP, tam seçim arefesinde çıkardığı kanunla CHP‘nin, başta genel merkezi olmak üzere tüm mal varlığına el koymuştu. El konulan varlıklar içerisinde İş Bankası’ndaki ‘’ATATÜRK hisseleri’’ de vardı. Amaç, muhalefeti siyasi faaliyetlerini yürütemez hale getirmek ve muhtemelen seçim yatırımı yapmaktı.
Tıpkı bugün CHP genel merkezinin ve bazı belediyelerin işlevsiz hale getirilmeye çalışılması gibi. Ayrıca 86 milyonun ortak malı olan, ‘’Atatürk Orman Çiftliği’ne’’ saray yaptırmaları ve kendi tapulu malları gibi kullanmaları da bu konuda değerlendirilebilir.
1954’te DP’ nin tekrar iktidar olmasıyla birlikte, mutlak iktidar sarhoşluğu içerisinde olan hükümet, tam bir güç zehirlenmesi yaşıyordu. İktidar olmak yetmemişti. Menderes DP ‘ye oy vermeyen illeri cezalandırdı, hizmeti geri planda bıraktı. İnönü’nün kalesi Malatya ikiye bölündü ve iktidarın ezeli muhalifi Osman Bölükbaşı’na oy veren Kırşehir ili ise, ilçe yapıldı.
Tıpkı AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın, Hatay’da partisine destek vermeyen Hataylı depremzedelere ‘’Oy yoksa hizmet de yok’’ deyip Hataylıları cezalandırması gibi. Aslında Hataylı bir depremzedenin de dediği gibi; asrın felaketi deprem değil, hükümetin ta kendisiydi.
DP hükümeti, önüne gelene ceza kesiyor; iktidarını koruma arzusuyla dikta rejimi ve baskıyla devlet yönetmeye çalışılıyordu. Başa demokratik bir işleyiş olan seçimle gelen, ancak uygulamaları antidemokratiktik olan DP, muhalefete siyaset yapma hakkı tanımıyor; muhalefet liderlerine saldırıda bulunuyordu.
Günümüzde de, millet iradesinin yok sayılıp bazı muhalefet yöneticilerinin hapse atılması, o günden bu güne benzer uygulamaların maalesef devam ettiğini gösteriyor.
Ana muhalefeti zor günler bekliyordu. Bir daha iktidar olamayacağını anlayan DP , CHP’ yi kapatmaya kalkışmıştı. Ana muhalefet partisinin, illegal bir örgüt olduğu iddiasıyla mecliste bir soruşturma komisyonu kurmuştu. Bu komisyonda basın ve CHP’ nin faaliyetleri soruşturulacaktı. Komisyon, tüm siyasi partilerin faaliyetlerini yasaklıyordu.
Bugün hükümet de, demokratik yollardan bir daha seçilemeyeceğini biliyor; bu sebeple yargı ve polis sopasıyla muhalefeti yok etme yolunda ilerliyor. Muhalefet partisinin sunduğu hiçbir araştırma önergesini kabul etmiyor, muhalefetin faaliyetlerini engelliyor. Yani zihniyet aynı, değişen bir şey yok!
DP döneminde, Cumhuriyetçi Millet Partisi Lideri Osman Bölükbaşı’nın dokunulmazlığı kaldırılmış ve Bölükbaşı, meclise hakaret ettiği gerekçesiyle tutuklanmıştı. Böylece DP iktidarı, en önemli rakiplerden birisini egale etmiş oluyordu. Bugün, İmamoğlu’nun sadece rakip olması sebebiyle içeride olması, o günlerin bir yansıması adeta.
DP’nin baskıcı uygulamalarından eğitim kurumları da nasibini almıştı. Üniversiteler baskı altındaydı. Otoriter rejimin üniversitelere karşı baskı kurması, liyakatli bir toplum istememesinden kaynaklanıyor olsa gerek. Zira, aydın insana istediğini yaptırmak zordur.
Günümüzde de aynı şekilde liyakata değil; yandaşa önem verilmiş, devlet organları maalesef bu şekilde işlerliğini kaybetmiştir.
DP hükümetinin eleştiriye tahammülü yoktu. Basına karşı sert tedbirler alınıyor, basın kontrol altına alınmaya çalışılıyordu. Bugün mevcut hükümetin 23 yıllık iktidarında, muhalif basın kuruluş ve mensuplarına; gözaltı, tutuklama, ev hapsi, sansür, karatma cezaları ve kapatma gibi uygulamalar ile aynı şekilde muhalif basın üzerinde baskı kurarak varlığını sürdürmeye çalıştığını söyleyebiliriz.
Bir yandan baskılar, bir yandan ekonomik kriz halkı bunaltmıştı. DP’nin ekonomi politikası yabancı sermaye odaklıydı. Yabancı sermayeyi teşvik kanunu çıkarılarak Türk pazarı, yabancılara açılmış, Türkiye dışa bağımlı bir ülke haline getirilmişti.
Tıpkı yerli ve milli olduğunu iddia eden bugünkü hükümetin, ülkeyi her alanda dışarıya bağımlı hale getirmesi gibi. Parası ödenmiş olmasına rağmen bugün, hâlâ ‘’F-35 ve F- 16’lar’’ ile ilgili Amerika tarafından hiçbir şekilde olumlu adım atılmıyor. Bizim genç ve dinamik mühendislerimizin ürettiği KAAN’ın, motorunun bile Amerika’dan gelmesi bekleniyor. Yani, durum yine aynı; değişen bir şey yok!
Sonuç itibariyle, DP’ nin çöküşü ve sonunda varılan yer maalesef askeri müdahale oldu. 27 Mayıs 1960 Darbesi, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde demokrasimizi yaralamış; tarihimizde kara bir leke olarak hafızalara kazınmıştı. Demokrasimize karşı yapılmış olan tüm darbe ve darbe girişimleri, bu ülkeye çok şey kaybettirdi. Türk demokrasisi çok ağır bedeller ödedi.
Maalesef geçmişten günümüze değişen tek şey ise, sadece aktörler oldu.
Menderesi uçuruma sürükleyen şey, tek adam olma arzusuydu. Bütün İslam ülkelerine hükmetmek istiyordu. Bunun ise yolu, halifelikten geçiyordu. En büyük hatasıydı bu. Oysa, Osmanlıya en büyük ihaneti yapan yine Arap ülkeleriydi. Sizce, bugün de benzer bir tablo ile karşı karşıya değil miyiz?
Bugün iktidarın benzer uygulamaları bize gösteriyor ki, geçmişten ibret almak yerine geçmişin yanlışları örnek alınmış ve tarih, maalesef ders alınmadığı için tekerrür ediyor.
1960 dönemindeki siyasi yasaklar, daha sonra kaldırıldı ve siyasi yasaklı kişiler siyasete geri döndüler. Geçmiş bize gösteriyor ki, Ekrem İmamoğlu ve diğer siyasi yasaklı kişiler için de durum böyle olacaktır. Millet iradesine yapılan darbe, muhakkak son bulacaktır.
Bu işin çözüm yeri; meclistir, sandıktır. Hiç kimsenin rahatsız olmaması, herkesin halk iradesine saygılı olması gerekir.
Halk zaten gerekeni yapacak, bu keyfi uygulamalara sandıkta son verecektir. Kimsenin bundan bir şüphesi olmasın.
Bu Aziz millet, ezelden beri kardeştir; birlik ve beraberlik içerisinde yedi düvele meydan okumuş, her zorluğun altından başarı ile çıkmasını bilmiştir.
‘’Bizim, bizden başka dostumuz yoktur.’’
Ne mutlu Türk’üm Diyene!
Meryem Zerrin EKİCİOĞLU
İYİ Parti Genel Sekreteri Uğur Poyraz: “İYİ Parti Doğal Bir İttifaktır”
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.