39,8342$% 0.14
46,8342€% -0.57
54,3118£% 0.14
4.262,82%-0,73
6.918,00%-1,05
3.325,28%-0,96
10.268,83%0,78
฿%
$%
10 Haziran 2025 Salı
Bir zincirleme yıkım senaryosu: Türkiye
AKP treninin kirası sır oldu
Kerbelâ'nın yüzlerce yıllık yası: Muharrem ayı
Gastronomi şehri mi, fiyat canavarı mı?
Zam Yağmuru, Borç Dağları ve Sessiz Çöküş
"Dedelerimizin Tapu Senedi, Bizlerin de Geleceği"
ABD Başkanı Donald Trump, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile bugün kritik bir görüşme gerçekleştireceklerini duyurdu. Trump, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, görüşmenin Türkiye saatiyle 17.00’de yapılacağını belirtti.
Washington ve Moskova arasındaki ilişkilerin seyrini doğrudan etkilemesi beklenen görüşmede; Ukrayna krizi, NATO genişlemesi, enerji politikaları, Orta Doğu’daki gelişmeler ve küresel güvenlik meseleleri masaya yatırılacak. Görüşmenin detaylarına ilişkin resmi açıklamanın görüşme sonrası yapılması bekleniyor.
ABD ve Rusya liderleri arasında gerçekleşecek bu temas, uluslararası kamuoyu tarafından yakından takip ediliyor. Diplomatik kaynaklara göre, iki liderin görüşmesinden çıkacak mesajlar, önümüzdeki dönemde jeopolitik dengeleri etkileyebilir.
İstanbul’da bebeklerin özel hastanelere yönlendirilerek haksız kazanç elde edilmesine ve ihmaller sonucu bazı bebek ölümlerine neden olunduğu iddiasıyla gündeme gelen “Yenidoğan Çetesi” davasında önemli bir gelişme yaşandı. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı, mahkeme heyetinin üç sanığın tahliyesine yönelik verdiği karara itiraz etti.
Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın beşinci duruşmasının üçüncü gününde, sanıklar Hüseyin Günerhan (Esenler Güney Hastanesi hemşiresi), Mehtap Sayar ve Nigar Kubilay hakkında ‘yurt dışı çıkış yasağı’ ve ‘imza atma’ şartıyla adli kontrol tedbiri uygulanarak tahliye kararı verilmişti.
Mahkeme heyeti, 16 sanığın ise tutukluluk hâlinin devamına karar vererek duruşmayı 9 Eylül 2025 tarihine erteledi. Ancak, tahliye edilen üç sanık için Başsavcılık devreye girdi. Savcılık, verilen ara karara karşı çıkarak ilgili tahliyelerin hukuka aykırı olduğunu savundu ve itiraz dilekçesini mahkemeye sundu.
Toplumda infial uyandıran davada, yenidoğan bebeklerin özel hastanelere sevk edilerek yoğun bakım ünitelerinde tutulduğu, gereksiz tıbbi müdahalelerle ailelerden yüksek ücretler alındığı ve bazı durumlarda ölümle sonuçlanan ihmaller yaşandığı iddia ediliyor.
Kamuoyunda bir süredir gündemde olan PKK terör örgütünün silah bırakacağına yönelik iddialarla ilgili, DEM Parti’den dikkat çeken bir açıklama geldi. Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, önümüzdeki günlerde silahsızlanma sürecine ilişkin önemli bir gelişme yaşanacağını ifade etti.
DEM Parti Sözcüsü Doğan, yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Pratik ve somut adımlara ihtiyaç olduğunu DEM Parti olarak söyledik. Devlet yetkililerinin, Cumhurbaşkanı’nın ve örgüt yöneticilerinin açıklamalarından anlıyoruz ki, önümüzdeki günlerde silahsızlanma süreciyle ilgili tarihî bir adım daha atılacak. Bizimle paylaşılan bilgiler doğrultusunda, önümüzdeki bir hafta içerisinde bu sürecin önemli bir aşamasına tanıklık edeceğiz.”
Silahsızlanmanın nerede gerçekleşeceğine dair de bilgi veren Doğan, “Bizimle paylaşılan bilgilere göre, bu tarihî adımın Irak Kürt Bölgesi’nde atılması bekleniyor. Bu süreç, örgütün kendi iç mekanizmaları ve kongre kararları çerçevesinde gerçekleşecek” dedi.
DEM Parti’nin bu açıklaması, kamuoyunda geniş yankı uyandırırken, sürecin nasıl işleyeceği ve devletin bu konuda nasıl bir tutum sergileyeceği ise önümüzdeki günlerde netlik kazanacak.
Milli tenisçi Zeynep Sönmez, Wimbledon’da adını tarihe altın harflerle yazdırdı. 2025 Wimbledon Tenis Turnuvası’nda gösterdiği üstün performansla 3. tura yükselen Sönmez, bu başarıya ulaşan ilk Türk tenisçi olarak Türk spor tarihine geçti.
Bu önemli başarı aynı zamanda, bir Türk kadın tenisçinin bir grand slam turnuvasında 3. tura çıkmasının üzerinden geçen 75 yıllık aranın ardından bir ilk oldu. Zeynep Sönmez, hem teknik oyunuyla hem de güçlü duruşuyla sadece Wimbledon izleyicisinin değil, tüm Türk halkının gururu oldu.
Tenis dünyasında büyük yankı uyandıran bu çıkış, Sönmez’in dünya sıralamasında da önemli bir yükselişe geçeceğinin sinyallerini verdi. Antrenörleri ve spor otoriteleri, genç tenisçinin bu ivmeyle yoluna devam etmesi halinde, dünya tenisinin zirvesine aday olabileceğini belirtiyor.
Türkiye’de sağlık hizmetleri, 2000 yılı öncesinde tıp alanında teknolojinin şimdiye göre gelişmediği, sektörün, yetersiz imkan ve olanaklarıyla yürütüldü. Kapasite nedeniyle sorun ve sıkıntıların yaşandığı bir dönemdi. Sağlık hizmetlerine erişim de yetersizdi. 2000 sonrası sağlık alanında özellikle 2003 yılında başlatılan “Sağlıkta Dönüşüm Programı” ile sağlık sisteminde ciddi yapısal değişiklikler yapılmış, sağlık hizmetlerine erişim kolaylaşmış, vatandaş memnuniyeti artmıştır. Ancak bu dönüşüm sürecinde birtakım sorunlar da ortaya çıkmıştır. Sistem ilk başlarda gayet iyi işliyor ve vatandaşın sağlık hizmetlerine erişimi de iyi bir noktaya gelmişti. Fakat bu süreç iyi yönetilemedi ve sağlık sektörünün ticarileşmesiyle birlikte sorunlar ardı ardına gelmeye başladı. Sağlık ticari metaya dönüşmüş ve memnuniyetsizlikler artmıştır. Son zamanlarda ise sağlık sektörü sorunlar yumağıyla kaotik bir hal almıştır.
Bu süreci ele alarak, sağlıkta geldiğimiz noktayı ortaya koymaya çalışalım.
1. Türkiye’de Sağlık Politikalarının Genel Yapısı
Türkiye’nin sağlık politikaları, Sağlık Bakanlığı öncülüğünde yürütülmektedir. 2003’te başlatılan “Sağlıkta Dönüşüm Programı (SDP)”, aile hekimliği sistemi, hastanelerin tek çatı altında toplanması, sağlık bilgi sistemlerinin dijitalleştirilmesi gibi birçok yeniliği hayata geçirmiştir. Bu program sayesinde vatandaşların sağlık hizmetlerine erişimi kolaylaştı ama sağlığın ticarileşmesiyle süreç farklı noktaya evrildi. Sağlık, sorunlar yumağına dönüştü. Politikalarda ki bu değişiklik ekonomik nedenlerle sağlığa erişimi zorlaştırdı.
Özellikle şehir hastaneleri projesiyle büyük, donanımlı sağlık kompleksleri oluşturulmuştur. Bu hastaneler, modern donanımlarıyla dikkat çekse de uzun vadeli mali yükleri ve yönetimsel sorunlar nedeniyle eleştirilmiştir.
2. Mevcut Sağlık Sistemi Sorunları
a. Sağlık Çalışanlarının Yükü ve Tükenmişlik
Türkiye’de hekim ve hemşire sayısı OECD ortalamasının altındadır. Bu durum özellikle kamu hastanelerinde görev yapan sağlık çalışanlarının aşırı iş yüküne maruz kalmasına yol açmaktadır. Günde 100’den fazla hasta gören hekimlerin tükenmişlik yaşadığı, hatalı teşhis ve tedavi risklerinin arttığı bilinmektedir. Ayrıca, sağlık çalışanlarına yönelik şiddet olaylarının artması, mesleki motivasyonu olumsuz etkilemektedir. Yine bir kısım yetişmiş doktorun, politikalar nedeniyle başka ülkelere çalışmak üzere gitmeleri de ayrı bir sorun oluşturmuştur.
b. Randevu Sistemi ve Erişim Sorunları
MHRS (Merkezi Hekim Randevu Sistemi) üzerinden randevu almak giderek zorlaşmaktadır. Özellikle bazı branşlarda aylarca sonraya randevu verilmesi, vatandaşları özel hastanelere yönlendirmekte ve gelir adaletsizliğini artırmaktadır. Bu durum, sağlık hizmetlerinde eşitlik ilkesine zarar vermektedir.
c. Sağlıkta Ticarileşme ve Özel Hastane Bağımlılığı
Özel hastanelerin artışı, sağlık hizmetlerinde kaliteyi artırsa da kamu hastanelerine alternatif olmaktan çok bazı vatandaşlar için tek seçenek haline gelmiştir. SGK’nın özel hastanelere yaptığı geri ödemeler sınırlı kalırken, hastaların cebinden çıkan katkı payları artmıştır. Bu da sağlık hizmetlerinin giderek ticarileştiği eleştirilerini beraberinde getirmiştir. Özel hastanelere müşteri garanti verilmesi toplumda tepkilere neden olmuştur. Özellikle son zamanlarda özel hastanelerin de kaliteyi düşürdüğü ve yasal olmayan farkları talep etmeleri ve gereksiz tetkik talep etmeleri ciddi soruna neden olmaktadır.
d. Koruyucu Sağlık Hizmetlerinin Geri Planda Kalması
Türkiye’de sağlık sistemi, büyük ölçüde tedavi odaklıdır. Oysa gelişmiş sağlık sistemleri, önceliği koruyucu sağlık hizmetlerine verir. Obezite, diyabet, kalp damar hastalıkları gibi kronik hastalıklar artarken, halk sağlığına yönelik uzun vadeli eğitim ve önleme stratejileri yetersiz kalmaktadır.
e. Şehir Hastaneleri ve Finansal Yük
Şehir hastaneleri, modern ve büyük ölçekli yapılar olarak tanıtılmıştır. Ancak yap-işlet-devret modeliyle işletilen bu hastaneler, kamu bütçesine ciddi yük getirmektedir. Kiralama ve hizmet alımı gibi kalemler, Sağlık Bakanlığı bütçesinin büyük kısmını tüketmektedir. Bu modelin sürdürülebilirliği, ciddi şekilde sorgulanmaktadır. Hatta İngiltere’nin yüz yıl önce bu sistemi uyguladığı ve sürdürülebilir olmadığını görüp vaz geçtiği de duyumlar arasındadır.
3. Sağlık Politikalarına Yönelik Çözüm Önerileri
a. İnsan Kaynağının Güçlendirilmesi
Türkiye’de sağlık çalışanı başına düşen hasta sayısını azaltmak için tıp fakülteleri ve sağlık meslek yüksekokullarının kontenjanları artırılabilir. Ancak nitelikli eğitimden taviz verilmemeli, mezuniyet sonrası sürekli mesleki gelişim desteklenmelidir. Son yıllarda tıp fakültelerine giriş sıralamasının düşürülmesi yerine artırılması kaliteyi korumak adına önemlidir. Ayrıca sağlık personeline yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla daha etkin yasal düzenlemeler yapılmalı, caydırıcı cezalar uygulanmalıdır. Mevcut personelin
b. Randevu Sisteminin Gözden Geçirilmesi
MHRS sisteminde algoritmalar iyileştirilerek daha adil bir randevu dağılımı sağlanmalıdır. Özellikle yaşlılar, kronik hastalar ve acil tedavi gerektiren gruplar için öncelik sistemleri geliştirilebilir. Ayrıca hastaneler arası koordinasyon artırılarak hasta yükü dengelenmelidir.
c. Kamu Hastanelerine Yatırım ve Özerklik
Özel hastanelerle rekabet edebilecek kamu hastanelerinin güçlendirilmesi önemlidir. Nitelikli sağlık hizmeti için kamu hastanelerine daha fazla bütçe ayrılmalı, yöneticilere belirli ölçüde özerklik tanınmalıdır. Böylece verimlilik ve hasta memnuniyeti artabilir. Hatta şehir hastanelerin işlevsel olmadığı varsayımıyla hareket edilerek, uzmanlaşmış hastanelerin sayısının artırılarak yeterli donanıma kavuşturulması önemlidir.
d. Koruyucu Sağlık Hizmetlerinin Yaygınlaştırılması
Aile sağlığı merkezlerinin işlevi artırılmalı, halk sağlığı programları daha aktif hale getirilmelidir. Sağlıklı yaşam alışkanlıklarının kazandırılması için okullarda ve işyerlerinde sağlık eğitimleri teşvik edilmeli; obezite, diyabet gibi hastalıkların önlenmesi için tarama ve bilgilendirme faaliyetleri artırılmalıdır.
e. Şehir Hastanelerinde Denetim ve Şeffaflık
Şehir hastanelerinin maliyet etkinliği ve hizmet kalitesi düzenli olarak denetlenmelidir. Şeffaflık ilkesi gereği, şehir hastaneleriyle yapılan sözleşmeler kamuoyu ile paylaşılmalı ve uzun vadeli kamu yükü dikkatlice analiz edilmelidir. Alternatif olarak, orta ölçekli, erişimi kolay kamu hastaneleri de planlanmalıdır.
4. Dijital Sağlık Uygulamaları ve Teknolojik Altyapı
Sağlık sisteminin dijitalleşmesi büyük avantajlar sunsa da veri güvenliği ve mahremiyet konuları dikkatle ele alınmalıdır. E-nabız, Teletıp, dijital reçete gibi uygulamalar yaygınlaştırılırken, sağlık çalışanları ve vatandaşlar bu sistemler hakkında eğitilmelidir. Ayrıca yapay zeka destekli karar destek sistemleriyle hekimlerin teşhis süreçleri desteklenebilir.
5. Sağlıkta Eşitlik ve Sosyal Adalet
Türkiye’nin sağlık politikalarında kırsal-şehir ayrımı hala önemli bir sorundur. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde sağlık hizmetlerine erişim batı illerine göre daha zayıftır. Bu bölgelerdeki sağlık tesisleri modernize edilmeli, teşviklerle sağlık personeli bu bölgelere yönlendirilmelidir. Dezavantajlı gruplar için özel sağlık politikaları geliştirilmelidir. Ayrıca emekli ve dar gelirlilere sağlık hizmetlerinde ve eczanelerde katkı payı kesilmesinde destek sağlanmalıdır.
Sonuç
Türkiye sağlık alanında büyük reformlar yapmış ve birçok gelişme kaydetmiştir. Ancak mevcut sorunlar da göz ardı edilmeyecek kadar büyüktür. Sağlık sisteminin daha adil, etkin ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşması için insan kaynağı planlamasından altyapı yatırımlarına, koruyucu hizmetlerden dijital sağlık çözümlerine kadar birçok alanda reform ihtiyacı bulunmaktadır. Özellikle koruyucu hekimlik sisteminin geliştirilerek uygulanması önem arz etmektedir. Sağlık ocaklarının işlevselliğinin artırılarak insanların hastaneden önce buralara giderek sorunlarına çözüm bulmaları önemlidir. Ayrıca sağlık ocakları yetkili kılınarak halk sağlığını bireysel takipte kalmalı ve uymayanlara yasalar çerçevesinde yaptırım uygulayabilmelidir. Halkın sağlığı, sağlık merkezlerinden önce, eğitimle, etkinliklerle, sosyal politikalarla ve ekonomik eşitlikle birlikte korunabilir. Bu nedenle sağlık politikaları, bütüncül bir yaklaşımla ele alınmalı ve toplumun tüm kesimlerini kapsayacak şekilde planlanmalıdır. Sosyal devlet politikası benimsenmeli ve bu anlayıştan uzaklaşılmamalıdır. Özellikle halk ilaçlar konusunda ciddi bilgilendirilmeli ve gereksiz ilaç kullanımının önüne geçilmelidir. Özel hastaneler de olmalı ama öncelik sağlık ocaklarında olmalı. Şehir hastaneleri yerine birçok bölgede yapılmış donanımlı hastanelerde sağlık hizmetleri verilmesi hem yığılmayı önlemesi hem de kolay ulaşım sağlayacağından gereksiz trafik problemlerine sebebiyet vermeyecektir.