DOLAR

41,7145$% 0,24

EURO

48,4931% 0,44

STERLİN

55,8765£% 0,25

GRAM ALTIN

5.428,37%1,63

ÇEYREK ALTIN

9.352,00%3,06

ONS

4.035,28%1,28

BİST100

10.756,27%-0,53

BİTCOİN

5144450฿%1.54208

TETHER

41.7$%-0.01931

Ankara HAFİF YAĞMUR 20°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
Recep Sait KAHRAMAN

Recep Sait KAHRAMAN

16 Haziran 2025 Pazartesi

Zam Yağmuru, Borç Dağları ve Sessiz Çöküş

Zam Yağmuru, Borç Dağları ve Sessiz Çöküş
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Ekonomi yönetimi, yıllardır aynı reçeteyi topluma yeniden ve yeniden sunuyor: “Sabredin, düzelecek.” Ancak sofradaki ekmek küçülürken, devletin faiz yükü katlanarak büyüyor. Her geçen gün vergiyle, cezayla, zamla ayakta durmaya çalışan bir ekonomi modeli karşımızda. Artık sadece krizden söz etmiyoruz; bu, bir çöküş senaryosunun sessiz provası.
Orta Doğu’daki savaşların küresel etkileri konuşulurken, içeride yaşananlar çok daha derin bir kırılmaya işaret ediyor. Petrol fiyatları 70 doların üstünde seyrederken, bu artışın ülke ekonomisine yansıması sadece “zam fırtınası” olarak halka geri dönüyor. Raflara, akaryakıt istasyonlarına, doğrudan mutfağa yansıyan bu fırtına; sabit gelirlilerin sığınağını da, umutlarını da yerle bir ediyor.
Bir başka trajik tablo ise devletin bütçe dengelerinde görülüyor. 2025’in sadece ilk sekiz ayında 699 milyar TL anapara, buna karşılık 1 trilyon 132 milyar TL faiz ödenmiş. Bu oran, borç sarmalının kontrolden çıktığını gösteriyor. Artık borçlar ödenmiyor, borçlar finanse ediliyor. Ekonomik yönetim, bu borç döngüsünü “istikrar” diye sunuyor. Oysa bu, ancak kısa vadede bir nefes; uzun vadede ise toplumsal bir boğulma sürecidir.

Üretim cephesinde de manzara iç açıcı değil. Çiğ süt üreticileri, her litre sütü zararına satıyor. 2020 yılında litre başı 20 kuruş zarar eden üretici, bugün litre başı 4 liraya kadar kayıp yaşıyor. Beş yılda maliyetler yüzde 720 artarken, üretici fiyatı yüzde 645’te kalmış. Kağıt üzerinde büyüyen fiyatlar, üreticinin cebine değil, aracıların kasasına akıyor. Bu tablo sürdürülebilir değil. Çünkü sadece üretici değil, gıda zinciri çöküyor. Süt yoksa, et de yok, yem de yok. Tarım değil, borç besleniyor.
Haziran ayı, sadece yeni bir fiyat belirleme dönemi değil; üretimin kaderinin belirleneceği tarih. Maliyetlerin altında kalan bir fiyat, kırsalın fişini çekmek anlamına gelir. Oysa kırsal çökerse, kent ayakta kalamaz.

Ekonomik politikalar bugün vatandaşa adeta bir tuzak gibi işliyor. Radarlardan kesilen cezalarla, vergilerle, dolaylı yüklerle devlet gelir yaratıyor. Ama bu, üretimi değil, günü kurtaran bir anlayışı besliyor.
Özetle, artık mesele sadece ekonomi değil; bir yönetişim krizidir. Çünkü ekonomi yönetimi sadece borçla ve ceza ekonomisiyle ayakta kalıyorsa, orada artık bir reform değil, köklü bir değişim ihtiyacı vardır. Ve bu değişim, sadece rakamları değil, zihniyeti de değiştirmek zorundadır.

Devamını Oku

Kıyamet senaryosu sahneye kondu

Kıyamet senaryosu sahneye kondu
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Orta Doğu bir kez daha tarihsel kırılmaların eşiğinde. Diplomatik hesapların yerini füzelerin, masaların yerini sirenlerin aldığı bir sabaha uyandık. İsrail’in İran’a yönelik hava saldırısı ve İran’ın misillemesiyle birlikte bölgedeki tansiyon, bugüne dek görülmemiş bir seviyeye ulaştı. Bu, sadece iki ülke arasında değil; aynı zamanda uluslararası dengeleri de doğrudan sarsan, yankısı küresel olacak bir çatışmanın işareti.

İsrail, yalnızca askeri noktaları değil, İran’ın nükleer kapasitesine dair stratejik merkezlerini hedef aldı. İran ise Tel Aviv’e yönelik balistik yanıtıyla bu oyunun artık konvansiyonel kurallarla sınırlı kalmayacağını ilan etti.

Tüm bu yaşananlar, Orta Doğu’nun kaderinin bir kez daha dış aktörlerin gölgesinde yazılmakta olduğunu gösteriyor. Stratejik planlar, askeri tatbikatlar, nükleer caydırıcılık gibi kavramlar şimdi gerçek sahnede, gerçek bedellerle test ediliyor.

Türkiye bu süreçte kritik bir konumda. Diplomasiyle arabuluculuk iddiasını sürdürürken, güvenlik zirveleriyle de olası senaryolara karşı hazırlık yapıyor. Bu tür kriz anlarında soğukkanlılık, sadece askeri değil, siyasi zekanın da sınandığı anlardır.

Fakat görünen o ki, yaşananlar bir misilleme döngüsünün ötesinde; yeni bir dönemin başlangıcına işaret ediyor. Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını söylemek, sadece bir tespit değil, aynı zamanda bir uyarıdır.

İki tarafın da geri adım atmaması, çatışmayı bölgede daha geniş bir savaşa sürükleme riskini taşıyor. Ve bu savaşın kazananı olmayacak. Sadece enkazlar, kayıplar ve uzun yıllar sürecek yaralar kalacak geriye.

Bu noktada uluslararası toplumun sessiz kalması, tarafsızlık değil, sorumsuzluk olacaktır. Çünkü bu savaş sadece İsrail ve İran arasında değildir. Bu savaş, insanlığın diplomasi mi yoksa yok oluş mu tercihiyle yüzleştiği bir eşiktir. Ve o eşik, çoktan aşılıyor.

Devamını Oku