38,8101$% -0.08
44,0597€% 0.43
52,2471£% 0.33
4.128,97%0,50
6.792,00%0,37
3.313,67%0,73
9.398,93%-1,21
4232392฿%3.99067
38.82$%-0.03152
21 Mayıs 2025 Çarşamba
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, “Bu iktidar, Türkiye’nin üzerine düşen çığ gibidir. Yatırımcının satıp-savıp piyasadan çekildiği, parası olanın mevduat faizleriyle geçindiği, parası olmayanın da ‘1 koyup 10 kazanırım’ diye düştüğü tuzakların memleketi oldu Türkiye. İşte bunların ‘Türkiye Yüzyılı’ diye müjdelediği felaketin ayak sesleridir bunlar. Büyük Türk milleti, içeride çökerttikleri devleti, dışarıda büyük güç-müş gibi pazarlamaya çalışan bir siyasal akılla karşı karşıyayız” dedi.
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında ekonomi ve dış politikadaki gelişmeleri de değerlendirdi. Dervişoğlu, şunları söyledi:
”Memleketin yarısı bu yüzden borç batağında. Bak. Bankalar Birliği geçen hafta kredi borçlarını açıkladı. Rapora göre, sarayın yağma ekonomisi ahtapota dönmüş. O ahtapotun kolları da, cebimize, midemize, boğazımıza yapışmış. Dikkat buyurun; Türkiye’de 42 milyon vatandaşımızın kredi borcu var. Bu ne demek? Nüfusun yarısı demek. Her iki kişiden birinin ağır borç altında inlemesi demek. 86 milyonluk Türkiye’de, her bir vatandaşımıza, 100 bin liranın üzerinde borç düşüyor demek. Her bir vatandaşımız artık 5 asgari ücret tutarında borçlu demek. Bugün vatandaşlarımız, en temel gıda alışverişini dahi kredi kartı ile yapıyor. Çarşıda pazarda para dönmüyor. Üretici dövizden, krediden, finans mekanizmalarından mahrum. Tüketiciyse, kart ve kredi kartının altından nasıl kalkacağını düşünüyor. Bu sadece üretim maliyetlerinden kaynaklı bir batak değildir. Piyasa güvenliği yoktur, öngörülebilirlik yoktur. Bugün malını satan ya da ihraç eden, yarın stoğunu nasıl yerine koyacağını bilemiyor.
Ekonomi, bir faiz döngüsünün içerisine hapis durumda. İş bilmezliklerine yüce kitabımızı, Kuran’ı alet ederek ‘Nas’ dediler, ‘faizi sıfırlıyoruz’ dediler. Bu tezgahla da bir avuç adı meçhul ama meşrebi belli kodamanların banka hesaplarının sonuna, yeni sıfırlar eklediler. Türkiye’yi tefeci sarmalına mahkum ettiler. Rahmetli Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’in işaret ettiği gerçeği yaşıyoruz; ‘Enflasyon sadece ekonomiyi değil, ahlakı da bozar’. Fakat ilginçtir, sebep oldukları enflasyon, önce Türkiye’yi yönetenlerin ahlakını bozdu. Bu savrulma vatandaşa felaket olarak yansıdı. Bugün çoğu sessiz sedasız, pek azı haber olabilen intiharlar yaşanıyor. Geride bıraktıkları mektuplarında hep aynı satırlar ve çaresizlik var. Kumar batağı bugün gençleri, aileleri ve Türkiye’yi kemiriyor. Memur, işçi, yaşlı, genç, öğrenci, işsiz, köşeyi dönmenin arayışında, çıkmaz yollara sürükleniyor. Özellikle de gençler ve öğrenciler. Sorsan, Müslümanlıkta kimse bunlarla yarışamaz. Ama uyuşturucunun ve belaların bu kadar yayıldığı bir başka devir olmamıştır. Sorsan, Müslümanlığı kimseye bırakmazlar. Ama devri iktidarları, hak yemekle, haram yemekle geçti. Kundaktaki bebeğin hakkı da bunlarda, atanamadığı için canına kıyan pırıl pırıl gençlerin hakkı da. Bak, bayram geliyor. Torununa harçlık veremeyecek emeklilerimizin hakkı da bunlarda, pazarda çürük sebze bekleyen çaresizlerin hakkı da.
“23 yıldır yönettikleri dış politikada, herhangi bir kalıcı başarı yakalanmış olurdu”
Bu iktidar, Türkiye’nin üzerine düşen çığ gibidir. Yatırımcının satıp-savıp piyasadan çekildiği, parası olanın mevduat faizleriyle geçindiği, parası olmayanın da ‘1 koyup 10 kazanırım’ diye düştüğü tuzakların memleketi oldu Türkiye. İşte bunların ‘Türkiye Yüzyılı’ diye müjdelediği felaketin ayak sesleridir bunlar. Büyük Türk milleti, içeride çökerttikleri devleti, dışarıda büyük güç-müş gibi pazarlamaya çalışan bir siyasal akılla karşı karşıyayız. AKP iktidarı, yıllardır Türkiye’yi kendi dar vizyonuna, günü kurtarmaya yönelik manevralarına ve şahsi ihtiraslarına mahkum etmiştir. Bu kadim devlet, iktidardaki müstevliler eliyle, yeni emperyalizmin Yeni Türkiye’si olarak her masada bir şahsi al-ver ilişkisinin nesnesi yapılmaktadır. Aksi olsaydı, 23 yıldır yönettikleri dış politikada, herhangi bir kalıcı başarı yakalanmış olurdu. Evet herhangi bir diyorum çünkü 23 yılda gürültü dışında ortada hiçbir şey yoktur. Bahsettikleri dünya liderliğinin 10’da birini keşke hak etselerdi. Yani davulu taşıdıkları kadar, tokmağı ellerinde tutmuş olsalardı, bugün Türkiye’de milyonlarca kaçak olmazdı. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, kumar ve offshore’la değil, bağımsızlığıyla tanınırdı. Bizzat Orta Asya Türk Cumhuriyetleri tarafından da yok sayılmazdı. 3 milyar avro sadaka karşılığında AB’nin sınır bekçiliği kabul edilmezdi. Vatandaşlarımız elçilik kapılarında, aşağılanmaz, milyonlarca avromuz reddedilen vizeler yüzünden buhar olmazdı. Dahası her üç cümlelerinden birisi olan Gazze iken Netanyahu ile perde arkasında bu kadar dost olmazlardı. Onu Lahey’de yargılatan bir Türkiye olurdu. 2 gün önce, İsrail’e karşı ‘saldırıları durdur’ metnini kaleme alanların içinde; İngiltere, Kanada ve Fransa değil, üzülerek söylüyorum Türkiye olurdu. Bugün Türkiye, onu yönetenlere rağmen önemlidir. Önemi her şeye rağmen bizi bir arada tutan Cumhuriyet’tedir. Zalime öfke duyan, zulme itiraz eden ortak vicdan ve milli bilinçtendir.
Geçen hafta Türkiye’de yoğun bir diplomasi trafiği yaşandı. Türkiye’nin önce kendi çıkarına, sonra da insanlık vicdanına uygun davranabilmesi bizi ancak mutlu eder. Ancak yine kendi elleriyle, kendi medyalarıyla faş ettikleri gerçekler, 23 yıllık skandallar zincirinin devam ettiğini göstermektedir. Trump ve Putin’i beklerken, Zelensky ile yetinmek zorunda kaldılar. Çünkü her meseleye bir siyasal iletişim konusu olarak bakıyorlar. Bu anlamda bir iletişim kampanyası, kitleleri etkilerse zafer oluyor, etkilemezse, rafa kaldırıp unutturuyorlar. Asıl sorun budur. Bizim de itirazımız bunadır. Hangi ülkenin iktidarı, dış politikayı böylesine iç politikaya tahvil eder? Hangi hariciye geleneği, her diplomatik hadiseyi, bir sosyal medya kampanyasına meze yapabilir? Bu nasıl bir rejimdir? Ayrıca bir uyarı olarak belirtmek isterim ki; Türkiye’ye demokrasi, Batı’dan alınmış bir icazetle gelmeyecektir. Türkiye’ye hukuk, adalet ve insanlık onuru Batı’dan ithal edilerek gelmeyecektir. Türkiye Cumhuriyeti demokrasiye Batı’ya rağmen yürüyecektir. Türkiye Cumhuriyeti, batıya rağmen bir Cumhuriyet’tir. Ve Cumhuriyet kalmak için vereceği mücadeleyi de Türk milleti kendisi verecektir.
“Gazze’nin külleri üzerine, Gazzelilerin kanları üzerine uzlaşmaktalar”
Bugün Türkiye, Suriye’de ne kazandığını bilmeden, ne uğruna savaştığını hatırlamadan, neden bedel ödediğini dahi sorgulamadan bir krizden diğerine sürüklenmektedir. Size geçtiğimiz haftalarda söylemiştim, yakında Trump-Netanyahu ve Erdoğan’ın birlikte fotoğrafını da göreceğiz demiştim. Bunun ilk adımını da Colani takma isimli Suriye Devlet başkanının İsrail ile oturduğu anlaşma masasından anlıyoruz. Bekleyin ve görün diyorum. Gazze’nin külleri üzerine, Gazzelilerin kanları üzerine uzlaşmaktalar. Bu yüzdendir ki iktidar, Suriye’deki PKK yapılanmasına sessiz kalıyor. Bunu da içeride ‘Barış Süreci’ diye pazarlıyor.
Yine geçtiğimiz haftalarda size bu kürsüden, yanı başımızda, Mora yarımadasında Türkiye’siz tatbikattan bahsetmiştim. Erdoğan’ın dostum dediği kim varsa, orada askeri unsurlarıyla boy göstermişti. Bugün yine benzeri bir gelişme yaşanmaktadır. ABD’nin Avrupa-Afrika Komutanlığı öncülüğünde Dedeağaç merkezli gerçekleştirilecek. Türkçe karşılığı ‘Acil Yanıt 2025’ olan bir askeri tatbikat yapılacaktır. 12 binden fazla askerin katılacağı bu tatbikatta, Yunanistan, Bulgaristan, Arnavutluk, Karadağ, Kosova, Kuzey Makedonya, Hırvatistan, hepsi oradadır. Ama biz yokuz. Dünya lideri yok. Belki haberi de yok! Çünkü AKP, Türkiye’yi kendi iç sorunlarına öyle gömmüştür ki, Doğu Akdeniz’de saf dışı bırakılmamızla dahi ilgilenmemektedir. Kıbrıs rezaletleri ise bunun yalnızca görünen kısmıdır. İşte bu nedenle diyoruz ki: İYİ Parti, bu ülkenin dış politikasını: Türk milletinin onurunu koruyarak, stratejik öngörüyle hareket ederek, dostlukları ilkelerle, İttifakları ise gerçeklerle kurarak yürütecektir. Ve bunu Batı’dan emir alarak değil, Körfez’e tefeci faiziyle avuç açarak değil, Türk milletinden güç alarak yapacaktır. Geçmişini, geleceğe bağlayarak yapacaktır. Sırtını yalnızca Cumhuriyet ülküsüne yaslayarak yapacaktır.
“19 Mayıs bu uyanışın günüdür”
Devletteki çürümenin, yozlaşmanın, kurumlardaki dağınıklığın en önemli örneklerinden biri, 18 Mayıs günü Tunceli’de yaşanmıştır. Terör örgütü tarafından öldüğü açıklanan iki elebaşı için düzenlenmek istenen etkinliğe, Tunceli Valisi Bülent Tekbıyıkoğlu tarafından izin verilmemiştir. Ancak, bu haklı kararın ardından, Ankara’dan gelen baskılarla, devletin Valisi refüze edilmiş, teröristlerin anılmasına imkan tanınmıştır. İhanet süreci zarar görmesin diye, yeni ortakları DEM incinmesin diye devletin Valisi’nin kararının değil, terör örgütünün talebinin arkasında durulmuştur. İçişleri Bakanı bu konuda derhal bir açıklama yapmalıdır. 19 Mayıs törenlerinde yaşadığı duygular nedeniyle gözyaşı döken Sayın Vali’nin, nasıl bir baskıya muhatap kılındığı tüm ayrıntılarıyla ortaya çıkarılmalıdır. Devleti ayağa düşüren ve teröristi kutsayan bu anlayışın sorumlularından da mutlaka hesap sorulmalıdır. Merkeze alınma talebini bakanlığa ileten Sayın Valimizi de devlete bağlılığı ve dirayetli duruşundan ötürü tebrik ediyor, bu meselenin takipçisi olacağımızı ilan ediyorum. Bu milletin böyle devlet insanlarına ihtiyacı vardır. Kendisi artık kalbimizin tam merkezinde olacaktır. 19 Mayıs bu uyanışın günüdür. Soylu bir başkaldırıdır. Bir milletin küllerinden doğduğu, ‘Ya istiklal ya izmihlal’, dediği gündür. Hiçbir zaman teslim olmayacağını, iradesini hiçbir zaman teslim etmeyeceğini ilan ettiği gündür. Sorulacak soru bellidir: Ruhunu şeytana satanlardan mı olacağız. Yoksa, tarihi ve talihi değiştirme kararıyla yola çıkanlardan mı? Bu gözlerin cevabı bellidir! Bu ellerin cevabı bellidir. Bu sesin cevabı bellidir.”