DOLAR

39,1011$% 0.04

EURO

44,4609% 0.52

STERLİN

53,0381£% 0.6

GRAM ALTIN

4.202,41%1,95

ÇEYREK ALTIN

6.830,00%2,17

ONS

3.357,37%1,93

BİST100

9.356,04%-1,26

BİTCOİN

฿%

TETHER

$%

Ankara PARÇALI AZ BULUTLU 26°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
Tivi6

Tivi6

24 Mayıs 2025 Cumartesi

Bodrum Belediyesi ekiplerinin Kurban Bayramı mesaisi başladı

Bodrum Belediyesi ekiplerinin Kurban Bayramı mesaisi başladı
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bodrum Belediyesi ekipleri, yaklaşan Kurban Bayramı öncesinde temizlik, budama ve çevre düzenleme çalışmalarına hız verdi.

Yaklaşan Kurban Bayramı dolayısıyla Bodrum Belediyesi Temizlik İşleri Müdürlüğü ve Cenaze Hizmetleri Birimi’nden oluşturulan saha ekibi, hem kent estetiği hem de çevre sağlığı için ilçenin dört bir yanında koordineli çalışmalar gerçekleştiriyor. Ot biçme, budama ve temizlik çalışmaları Bodrum merkezden Karaova’ya, Yalıkavak’tan Turgutreis’e kadar 56 mahallede koordineli olarak yürütülüyor. En son Park ve Bahçeler Müdürlüğü ekipleri tarafından Konacık Mahallesi Alparslan Türkeş Bulvarı ve Gaz Deresi Caddesi’nde saat 04.30’da başlatılan çalışmalarda 85 personel görev aldı.

Vatandaşların ve misafirlerin bayramı temiz ve düzenli bir ortamda karşılamasını amaçladıklarını belirten Belediye Başkanı Tamer Mandalinci, “Kurban Bayramı’nı karşılamaya hazırlanırken ekiplerimiz gece gündüz demeden sahada görevlerini büyük bir titizlikle yapıyor. Bu çalışmalar yalnızca bayram öncesine özel değil, yıl boyunca sürecek sürdürülebilir bir çevre yönetimi anlayışıyla hareket ediyoruz. Bodrum’u hep birlikte daha yaşanabilir, daha yeşil ve estetik bir kent haline getirmek için var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz. Emekleri için tüm ekip arkadaşlarıma teşekkür ediyorum” dedi.

Devamını Oku

Operasyonların trilyonluk tahribatı 30 milyarla geçer mi?

Operasyonların trilyonluk tahribatı 30 milyarla geçer mi?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

9 Mart’ta başlatılan operasyonlardan bu yana para, döviz ve menkul kıymet piyasalarında büyük şoklar ve kayıplar yaşanırken, belirsizlik, istikrarsızlık, hukuki güvece endişesi yerli ve yabancı yatırımcıların milyarlarca dolarlık varlığını yurt dışına taşımasına yol açtı.

Merkez Bankası (MB) mart verileriyle 19 Mart sonrası iki haftada yabancı sıcak para ve portföy yatırımı çıkışı 5 milyar dolara (195 milyar TL) yaklaşırken, yurt içi yerleşiklerin doğrudan yatırım sermayesi, mevduat, menkul kıymet varlıklarından yurt dışına çıkarttığı tutar 14,7 milyar dolar (573,3 milyar TL) oldu.

19 Mart sonrası MB rezervlerinden yapılan döviz satışları 60 milyar dolara (2 trilyon 340 milyar TL) yaklaştı. Mayısın son üç haftasında döviz alımına geçip rezervini takviye etmeye çalışan MB’nin net rezervleri 22 Mayıs haftası itibarıyla 18-20 milyar dolar düzeyinde olmasına karşın bu tutar, 19 Mart operasyonu öncesinin oldukça altında.

Operasyonların sarstığı ekonomiyi toparlamaya çalışan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve MB yönetimi olağanüstü Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısıyla gecelik faizi yüzde 49’a yükseltmek zorunda kaldı. Nisandaki PPK toplantısında politika faizi yüzde 42,5’tan 46’ya yükseltildi. MB yönetimi son aldığı kararla yeniden ihracatçının döviz kazancının yüzde 35’ine el koyma uygulamasına geçti. MB faizinin artırılmasıyla bankaların mevduat faizi yüzde 50-55’e, bireysel ihtiyaç ve ticari kredi faizleri yüzde 60-70 düzeyine yükseldi. Hazinenin haftalık borçlanma ihalelerinde faiz maliyeti 7-10 arasında arttı. Döviz borçlanması için gerçekleştirilen tahvil ihraçlarında ise hazine rekor düzeyde dolar faizi ödemek zorunda kaldı.

Operasyonlar sonrası dolar/TL kuru 39, euro/TL 44, sterlin/TL 53 liraya yükseldi. TL değer kaybederken dolar TL’ye karşı yüzde 6,51 değer kazandı. Kur ve faiz artışlarının etkisiyle TÜİK’in açıkladığı nisan enflasyonu aylık yüzde 3’e tırmandı.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve MB Başkanı Fatih Karahan yerli ve yabancı kaynak çıkışını durdurmak için yurt içi ve yurt dışında düzenlenen toplantılarda programa güven çağrılarını yinelerken, Bakan Şimşek göreve başladığından bu yana üçüncü kez ABD, Londra, Körfez ülkelerinde taze dış kaynak bulma ve yabancı finansörleri ikna turuna çıktı. Buna rağmen doğrudan yabancı yatırım sermayesi girişlerinde duraklama, yerli sermayede çıkışlar sürüyor. Güvensizlik aşılamıyor. AK Parti Ekonomik İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve eski Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi 19 Mart operasyonlarının ekonomiye ”büyük zarar verdiğini” söylemek zorunda kaldı.

İş dünyası, işveren örgütleri, oda ve borsa başkanları yıllar sonra ilk kez sesini yükseltti. Yatırım ve üretim yapamadıklarını, binlerce işletmenin ayakta duramaz halde ya da kapanma aşamasında olduğunu açıkladılar. Nitekim TOBB’un Nisan 2025 Ticaret Sicil istatistiklerine göre geçen ay kurulan şirket sayısı geçen yıla kıyasla yüzde 18,5 artarken kapanan şirket sayısındaki artış yüzde 39,5 oranıyla kurulan şirketlerin iki katını aştı. Konkordato ve iflaslarda ise bu yılın ilk 4 ayında, geçen yılın tamamındaki iflas ve konkordato düzeyine yaklaşıldı.

Özel sektörde endişe yayılıyor

MB’nin reel sektör güven endeksi (RKGE) mayıs ayında yüzde 2,2 düşüşle endişe ve karamsarlığı yansıtan 100 sınırının altına inerek 98,6’ya geriledi. Aylar sonra 100’ün altına inen RKGE verisi siyasi amaçlı yargı operasyonlarının, iş insanlarına yönelik gözaltı ve tutuklamaların, operasyonlarla ekonomide ve piyasalarda yaşanan sert dalgalanmaların yarattığı endişe ve kaygıların arttığını gösterdi. MB’nin RKGE anketinde reel kesimde, imalat sanayiinde güvensizlik ve öngörülemezlik yaygınlaşırken, üretim ve istihdam geriliyor, durgunluk ve daralma hızlanıyor.

Siyasi operasyonların yarattığı ekonomik tahribatı şu ana kadar görmezden gelmeye çalışan, iş dünyası, sendikalar, STK’lar ve toplumsal muhalefetten yükselen sesleri duymayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da muhtemelen aşağı gidişin farkına varmaya başladı. Tüm anketlerde operasyonların siyasi olduğu kanaatinin yüzde 60-70’lere ulaşması, iddiaların inandırıcı, somut ve gerçekçi bulunmaması, yargıya güvenin anketlerde dibe vurması yanında reel kesimi, iş dünyasını tedirgin eden, sermaye kaçışlarını hızlandıran, şirket kapanmalarını artıran sürecin şirketlere el koyma, kayyum atama boyutuna geçmesi, Bakan Şimşek ve ekonomi yönetimini içeride ve dışarıda sıkıntıya sokmuş durumda.
Macaristan dönüşü sırasında; reel sektöre, Küçük ve Orta Boy İşletmelere (KOBİ) yönelik bir destek paketini yapmak zorunda olduklarını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarının ertesinde Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek, sanayiciyi, KOBİ’leri ayağa kaldırmak için Kredi Garanti Fonu (KGF) üzerinden 30 milyar liralık yeni bir kredi paketini devreye aldıklarını açıkladı.

Operasyonların trilyonluk tahribatı 30 milyarla geçer mi?

Ancak 19 Mart’tan bu yana eriyen döviz rezervleri, artan faiz yükü, finansa erişimin olanaksızlaşması, hazinenin borçlanma maliyetindeki artış, borç çevirme oranının yüzde 147’ye ulaşması (her 100 liralık borç geri ödemesi için 147 liralık yeni borçlanma ihtiyacı), borç stokundaki faiz ödemelerinin ana paranın yüzde 54’ünü aşmasıyla 3-4 trilyon liraya varan ekonomik maliyet karşısında KGF’ye aktarılacak 30 milyar liralık kredi sanayicinin, KOBİ’lerin, ihracatçıların iki ayda karşı karşıya kaldığı sorunlara çare olmaktan çok uzak.

MB’nin ikinci enflasyon raporunda yılsonu enflasyon hedeflerini değiştirmemesi, temmuzda memur ve memur emeklilerine, SGK ve Bağ-Kur emekli aylıklarına, en düşük emekli maaşına yapılacak zam oranının düşük tutulacağı, bayram ikramiyesinin artırılmayacağı, asgari ücrete ara zam yapılmayacağı anlamına geliyor. Dar gelirli kesimlere yapılacak gelir artışlarını ‘enflasyon nedeni’ olarak gören ekonomi yönetimi, harcamaların daha da kısılması için ücret ve maaş artışlarının düşük tutulmasını savunuyor. Oysa 19 Mart operasyonlarının MB ve Hazineye bindirdiği 3-4 trilyon liraya varan ilave kur ve faiz maliyetini bertaraf etmek için harcanan kaynaklarla, memur ve emekli aylıklarına yüzde 50-100 zam yapılması, asgari ücretin 50 bin TL’ye çıkartılması, en düşük emekli aylığının 25 bin, emekli bayram ikramiyesinin en az 10 bin TL ya da doğrudan bir maaş tutarına yükseltilmesi olanaklıydı. Siyasi amaçlı operasyonlarla ekonomide artan risklerin yarattığı kur ve faiz maliyetleri milyonlarca memur, emekli, asgari ücretli, dar gelirli yerine bir avuç faiz ve döviz zenginine aktı. MB, 19 Mart sonrası kurlara müdahale için 34-35 liradan sattığı yaklaşık 60 milyar doları yerine koyabilmek, rezervini güçlendirmek için şimdi 39 TL kurdan dolar satın alıyor. 19 Mart’ta MB’nin müdahale için sattığı milyarlarca doları düşük kurdan alanlar, hazineye daha yüksek faizle borç verenler ise iki ayda servetlerine servet katarak olağanüstü kur ve faiz kazançlarını yurt dışına çıkartmayı ya da yastık altına atmayı tercih ediyor.

Haber/Analiz: Zülfikar Doğan (ANKA)

Devamını Oku

Türk Hava Kurumu’nun uçaklarının satışa çıkarılmasına tepki: “Hurda diyordunuz”

Türk Hava Kurumu’nun uçaklarının satışa çıkarılmasına tepki: “Hurda diyordunuz”
0

BEĞENDİM

ABONE OL

CHP Genel Başkan Yardımcısı Erhan Adem, Türk Hava Kurumu’na (THK) ait yangın söndürme uçaklarının satışa çıkarılmasına ilişkin yaptığı yazılı açıklama yaptı.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Erhan Adem, Türk Hava Kurumu’na (THK) ait yangın söndürme uçaklarının satışa çıkarılmasına ilişkin yaptığı yazılı açıklama yaptı. Adem, şunları kaydetti:

“Türk Hava Kurumu’na ait yangın söndürme uçaklarının satış ilanı, yalnızca birkaç eski model uçağın açık artırmaya çıkması değildir. Bu, Cumhuriyet’in aklına, emeğine, kurumlarına ve ormanlarına açılmış açık bir ihaledir. Bu satış, bir bakıma itiraftır. Yıllarca ‘uçmaz’ denilen, ‘hurda’ yaftasıyla gözden düşürülen o uçaklar, şimdi milyon dolarlık etiketlerle satışa sunuluyorsa; mesele teknik değil, siyasidir. Demek ki uçuyorlardı da, siz indirdiniz. Demek ki çalışıyorlardı da, siz susturdunuz. Şimdi de satıyorsunuz. Hem de gözümüzün içine baka baka.

O uçaklar hangarda çürürken, bu ülkenin ciğerleri yandı. Ormanlar yandı, köyler kül oldu, hayvanlar kavruldu. Bu milletin vicdanı kavruldu. Ve şimdi o enkazın içinden utanmadan ‘satış ilanı’ çıkarıyorsunuz. Borç diyorsunuz, icra diyorsunuz. Oysa sattığınız sadece mal değil. İtibar. Hafıza. Cumhuriyet’in gökyüzüne yazdığı ilk cümleler. THK’yı kayyumla yönettiniz, liyakati dışladınız, kurumu çökerttiniz. Şimdi enkazdan para çıkarmaya çalışıyorsunuz. Peki size soruyorum: Bir derneği bile yönetemeyenler bu ülkeyi nasıl yönetebilir? Yangına müdahale edemeyen bir iktidar, felaketlerin büyümesini değil durmasını nasıl sağlayabilir?

Bugün satışa çıkarılan bu uçaklar, aynı zamanda bir yüzleşmenin resmidir. 2021’de, 2022’de, 2023’te ormanlarımız yanarken nerede olduğunuzu, nasıl sustuğunuzu, nasıl kaçtığınızı herkes biliyor. Şimdi de satıyorsunuz. Bir özür bile dilemeden. Bu milletin vicdanı, bu satışa da bu ihmale de razı değildir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, Türk Hava Kurumu’nun yeniden yapılandırılması ve orman yangınlarıyla mücadelede gerçek, bağımsız ve kamusal bir müdahale sisteminin kurulması için ne gerekiyorsa yapacağız. Çünkü bu mesele sadece yangınla değil, adaletle, liyakatle ve Cumhuriyet’le ilgilidir. Satılan bir uçak değildir, satılan gökyüzüdür. Susturulan bir kurum değildir, susturulmak istenen halkın hafızasıdır. Ama unutmasınlar; Gökyüzü bizimdir, orman bizimdir, hafıza bizimdir ve biz bu hesabı soracağız.”

 

Devamını Oku

Bu kez de Bursa… İmamoğlu’ndan ‘Millet İradesine Sahip Çıkıyor’ mitingine çağrı

Bu kez de Bursa… İmamoğlu’ndan ‘Millet İradesine Sahip Çıkıyor’ mitingine çağrı
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Silivri’de tutuklu bulunan CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, partisinin yarın Bursa’da düzenleyeceği ‘Millet İradesine Sahip Çıkıyor’ mitingine katılım çağrısı yaptı.

Ekrem İmamoğlu Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi resmi hesabından yapılan paylaşımda, CHP’nin 25 Mayıs Pazar günü Bursa’da gerçekleştireceği ‘Millet İradesine Sahip Çıkıyor’ mitingine davet çağrısı yapıldı.

Paylaşımda, “Bursa vicdanıyla yürür. Haksızlığın karşısında saf tutar. İşte tam da bu yüzden, Bursa’nın sesi Türkiye’ye umut olur. Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel’in katılacağı buluşmaya Bursalı tüm dostları davet ediyorum. 25 Mayıs Pazar 17.00 Bursa Osmangazi Kent Meydanı” ifadelerine yer verildi.

Devamını Oku

CHP nasıl iktidara gelecek? Özgür Özel Sosyalist Enternasyonal Konsey Toplantısı’nda açıkladı

CHP nasıl iktidara gelecek? Özgür Özel Sosyalist Enternasyonal Konsey Toplantısı’nda açıkladı
0

BEĞENDİM

ABONE OL

CHP Genel Başkanı ve Sosyalist Enternasyonal Başkan Yardımcısı Özgür Özel, İstanbul’da düzenlenen Sosyalist Enternasyonal Konsey Toplantısı’nın açılışında yaptığı konuşmada, Ekrem İmamoğlu’nun tutukluğu sonrasında Türkiye’deki demokrasini kriz içersinde odluğunu belirterek, “Kriz içindeki siyasetin alternatifi, siyasetsizlik ya da biat değildir. Alternatifi daha fazla siyaset, daha fazla katılım, daha fazla mücadele, daha fazla dayanışmadır. Biz otoriterliğe karşı hayatta kalmayı değil, otoriterliği halkın desteğiyle yenmeyi ve iktidara gelmeyi hedefliyoruz” dedi.

Sosyalist Enternasyonal’in rutin gündemli düzenlenen Konsey Toplantısı bugün İspanya Başbakanı ve Sosyalist Enternasyonal Başkanı Pedro Sanchez başkanlığında, CHP’nin ev sahipliğinde İstanbul’da başladı. CHP Genel Başkanı ve Sosyalist Enternasyonal Başkan Yardımcısı Özgür Özel’in Aralık 2024’te Rabat’ta yaptığı çağrıyla ”Hak Ettiğimiz Bir Dünya İçin Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz” başlığıyla İstanbul’da düzenlenen toplantıya dünyadaki sol, sosyalist, sosyal demokrat partilerden liderler katıldı.

Salonda katılımcıların oturduğu masalara, ”Free İmamoğlu” yazılı bir broşür yerleştirildi. Ayrıca 19 Mart sürecini anlatan ”İmamoğlu’na Özgürlük Hemen Seçim” başlıklı bir kitapçıklar masalara kondu. Kitapçıkta, 18 Mart’ta İmamoğlu’nun diploma iptaliyle başlayan ve bugün şehir mitingleriyle devam eden süreç anlatıldı. Masalarda bunun yanında ”Ekrem İmamoğlu’nun Tutuklanması: Hukuki Bir İnceleme” başlıklı bir kitapçık daha yer aldı.

CHP Lideri Özel, İspanya Lideri Sanchez’i toplantının yapıldığı otelde kapıda karşıladı. İki lider beraber salona geldiler. Özel, salonda toplantıya davet ettiği eski CHP Genel Başkanları Altan Öymen, Hikmet Çetin ve Murat Karayalçın’ı selamladı. Ardından toplantıya DEM Parti adına katılan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları ve Grup Başkanvekili Sezai Temelli ile tokalaştı.

İmamoğlu’nun mesajı okundu

Toplantıya CHP’nin büyükşehir, il ve ilçe belediye başkanlarının yanı sıra; Kadın Kolları Genel Başkanı Asu Kaya, Gençlik Kolları Genel Başkanı Cem Aydın, MYK üyeleri ve milletvekilleri katıldı. Toplantı, CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke’nin konuşmasıyla başladı. Sayek Böke, konuşmasının ardından CHP’nin Silivri’de tutuklu bulunan cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun mesajını okudu. Mesajın ardından İmamoğlu’nun tutuklanma süreciyle ilgili “19 Mart’ın Anatomisi” kısa belgesel izletildi. Belgeselin ardından Sayek Böke’nin çağrısıyla “Free İmamoğlu” yazıları katılımcılar tarafından havaya kaldırıldı. Ardından Sosyalist Enternayonal Genel Koordinatörü Chantal Kambiwa bir konuşma gerçekleştirdi.

CHP Lideri Özel, programın açış konuşmasını yaptı. Katılımcılara güçlü dayanışma duyguları için teşekkür ederek konuşmasına başlayan Özel, şunları söyledi:

”Sizleri, üç büyük imparatorluğa başkentlik yapmış, Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayan, ortasından bir nehir değil deniz geçen bir şehirden selamlıyoruz. Dünyanın en kadim şehirlerinden İstanbul’da sizleri ağırlamaktan derin bir memnuniyet duyduğumuzu ifade etmek isterim. Biz 81 ülkeden 89 partinin üyesi olduğu Sosyalist Enternasyonal’i, dünyanın en büyük ailesi olarak görüyoruz. Biz aynı dünya görüşüne sahip ve birbirine sıkı sıkıya bağlı yoldaşlarız. Ve bugün bu büyük ailenin ortak değerleri etrafında dayanışma içinde olmaya, her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Tarih, çok önemli bir kırılma sürecinden geçmektedir. Dünyada neoliberal ekonomik anlayışı savunan iktidarlar, milletler ve sınıflar arasındaki ekonomik eşitsizlikleri, devasa boyutlara taşıdı. Dünyanın bir kısmı doymak bilmez bir tüketim toplumuna dönüşürken diğer kısmını yoksulluğa, hatta açlığa mahkûm ettiler. İklim krizinin göç sorununun ve bunlara bağlı birçok sorunun derinleşmesine ağır katkılarda bulundular. Zaten yaralı olan dünyanın ruhunu, daha da kanattılar. Bugün bu yaralı ruhun iyileşmesi için derin bir şefkate ihtiyaç var. Bu şefkatin kaynağı ise her daim yoksulların, mağdurların yanında durmuş olan sosyal demokrasi ve sosyalizmden başkası değildir. Bu sebeple dünya, bugün her zamankinden daha fazla biz sosyal demokratlara ve sosyalistlere gereksinim duymaktadır.

”Otoriterliği besleyen kaynaklardan biri güvenlik kaygılarıdır”

Dünyada dengeleri yeniden kurmak, bölgesel savaşlara son vermek için; sağ-popülist akımların akıl dışı söylemlerine değil, sosyal demokrasinin toparlayıcı eline ihtiyaç var. Bu toparlanmayı sağlayacak olan bu salonda temsil edilen iradenin ta kendisidir. İhtiyacımız olan gerçek dışı söylemlerle kabartılan yoğun duygular değil, gerçek bir dayanışma ve en az otoriterliğin, neo-liberal düzenin mağdur ettiği yurttaşlarımız kadar cesur olmaktır. Bilinmelidir ki bu salonun dayanışma ve cesaretten bir adım geri atması, ülkelerimizde adaletsizliğe uğrayan milyarlarca insanın mağduriyetinin katlanmasına neden olacaktır. İçinde bulunduğumuz coğrafya, ne yazık ki çoklu kriz ve çatışmaların neredeyse her türlüsünün yaşandığı bir bölgedir. Bu şehrin kuzeyinde yaklaşık üç yıldır süren Ukrayna’daki savaş, çatışma ve işgal var. Güney sınırımızın hemen ilerisinde Gazze’de ise devam eden katliam, bir soykırım var. Sınırdaş olduğumuz Suriye’de yaşanan belirsizlik ve çatışmalar; daha güneyde, Yemen’de, doğumuzda Libya’da artan istikrarsızlık… Bölgemiz gelir dağılımının en bozuk olduğu ayrıca iklim ya da çatışma kaynaklı göçün en yoğun yaşandığı coğrafi alanlardan biridir. Bunun yanında bu geniş bölge; terör, vekalet savaşları, hibrit savaşlar gibi çağımızın en yeni ve ağır sorunlarıyla baş etmeye çalışmaktadır. Otoriterliği besleyen kaynaklardan biri güvenlik kaygılarıdır.

Dünyada artan kriz ve çatışmalar, otoriter yönetimler tarafından kendi iktidarlarını güçlendiren bir araca dönüştürülmektedir. Bu noktada sosyal demokrat ve sosyalist partilerin güvenlik, demokrasi ve gelir dağılımı arasındaki dengeyi koruyabilmeleri; söylemlerini bu yeni koşullara uygun olarak geliştirmeleri daha da önem kazanmıştır. Şu an devam eden çatışmalardan, Ukrayna’daki kanlı çatışmalardan önce ateşkes sonra da iki tarafın iradesiyle kabul edecekleri kalıcı bir çözümle sonuçlanmasını umut ediyorum. Bu yönde gösterilen tüm çabaları son derece değerli buluyorum. Yine, Gazze’deki katliamların sonlandırılması çağrısında bulunuyorum. Gazze’de öldürülen Filistinlilerin sayısı 50 bini aşmıştır. Yalnızca son hafta içinde 370 Filistinli öldürülmüştür. Çocuk, kadın 370 Filistinli… Dünyanın herhangi bir gelişmiş ülkesinde 370 civciv aynı anda bilinmedik bir sebepten ölse o ülkede ülkeyi yönetenler alarma geçerler ve herkes kaygılanır. Hemen yanı başımızda bir hafta içinde 370 tane kadın ve bebek öldü. Bunu bütün yoldaşların en yüksek sesle tüm coğrafyalarda, tüm toplantılarda dile getirmesi gerekiyor.

Bugün ABD Başkanı Trump, Filistin halkını Gazze’den sürgün etme, o bölgeyi bir eğlence ve kumarhane merkezine çevirme projesini gülerek, alay ederek dile getiriyor. Maalesef dünya da dinliyor. Sizin huzurunuzda bir kez daha şuna dikkat çekmek isterim ki Trump şaka yapmıyor ama Gazze açıklarında tüm Avrupa’ya 100 yıl yetecek hidrokarbon yataklarının varlığından da habersiz değil. Bu kötücül plana sonuna kadar karşı duracağımızı ve Filistin davasına tarihsel tutarlılığımız içinde ve aynı ve artan bir cesaretle sahip çıkacağımızı ifade etmek isterim. Çözümün 1967 sınırları içinde, başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devletinin kurulmasıyla mümkün olacağını savunuyoruz. Bu Birleşmiş Milletler (BM) kararını sahiplenmeye devam etmeliyiz. Sevgili Başkanımız Pedro Sanchez, Filistin halkının haklı mücadelesine samimi ve örnek olan bir destek vermektedir, bunun içni kendisini buradan bir kez daha kutluyorum. Sosyalist Enternasyonal’i bu katliama karşı çok daha etkin tavır almaya davet ediyorum ve Orta Doğu Komitesi’nin bu konuda bölgeyi ziyaret ederek bir rapor hazırlamasının ve gündeme acilen alınmasının önemli olduğunu değerlendiriyorum.

”Erdoğan, en güçlü rakibini hapse atabiliyor, bunu yapmadan önce de Trump’tan onay alıyor”

Öyle bir döneme girdik ki Amerikan Başkanı hiç çekinmeden bazı liderler için ‘O benim gözde diktatörüm’ diyebiliyor. Veya onları ağırladığı sırada, canlı yayınlarda, ‘Diktatör olmanız benim için problem değil’ ifadesini kullanabiliyor. Türkiye’de, Cumhurbaşkanı Erdoğan, en güçlü rakibini seçime sokmamak için hapse atabiliyor. Ve bunu yapmadan önce de diktatörlük kavramını dert etmeyen Trump’tan onay alıyor, onu haberdar edebiliyor. Trump yönetimi de Türkiye’deki bu hukuksuzluklara alaycı alaycı gülüyor. Trump’ın ekibinden en önemli isimlerden bir tanesi, Gazze açıklarındaki petrollerle en çok ilgilenen kişi, Türkiyede’ki petrol aramalarına birkaç ay içinde başlaması beklenen kişi; daha dün Trükiye’de yaşanan olaylar sorulduğunda, ‘Üçüncü dünya ülkelerinde böyle şeyler olur. Muhalifleri içeri tıkarsın, ondan kurtulursun, sorun hallolur. Türkiye’de aktif protestolar var ama hükümet hala istikrarlı görünüyor’ diyebilmiştir.

Almanya’da radikal sağcı, ırkçı bir parti seçimlerden daha evvel görülmemiş bir başarıyla çıktı maalesef. Geçtiğimiz hafta Portekiz’de aşırı sağcı parti, hükümet kuramasa da tarihi denilebilecek düzeyde yüksek bir oy aldı. Yani dünyadaki sağ popülist ve otoriter dalga, adım adım daha çok tehlikeli hale geliyor. 21’inci yüzyılın ikinci çeyreğine yapay zekanın etkisi altında, birbiriyle konuşan, birbirinden öğrenen makinelerle, robotlarla gireceğimiz ve bu riskleri tartıştığımız bir sürede birbiriyle konuşan, dayanışan ve öğrenen otoriter popülist liderlerle girdik. Bence önümüzdeki çeyreğin en büyük sorunu, en büyük mücadele alanımız bu bütünün ta kendisi olmalıdır. Şunu hiç unutmamalıyız; örgütlü kötülükle ancak örgütlü iyilik baş edebilir. Örgütlü otoriterliğin panzehri bizim dayanışmamızdır. Dünyanın dört bir yanında, iyi örgütlenmiş demokratik güçler dayanışma içinde hareket etmelidirler. Bu seneki Sosyalist Enternasyonal toplantımızın dayanışma temasını esas almasının nedeni de yapmış olduğumuz bu ortak tespittir. Dayanışma bu saatten sonra demokratlar için bir tercih değil, kaçamayacağımız bir sorumluğumuzdur. Tam da bu nedenle bu toplantının sloganı; ‘Hak ettiğimiz bir dünya için ya hep beraber ya hiçbirimiz’ olarak belirlenmiştir. Bizim bu döneme Alman şair, Bertolt Brecht’ten ilhamla Türkiye’de kullandığımız slogan şudur: ‘Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!’

Günümüzde otoriterler, halktan daha önce aldıkları onayı suistimal ederek demokrasinin temel ilkelerini çiğniyorlar. Demokrasinin sağladığı imkanları aşındırılıyorlar. Geleneksel medya organlarını ele geçiriyor, tekelleştiriyorlar. Sosyal medyaya baskı ve sansür araçları kullanıyorlar. Hukuk sistemini kontrol ediyorlar. Kaygıyı körüklemek için içeride ve dışarıda düşmanlar yaratıyorlar. Halkın kaygı duvarını aştığı noktada, korku duvarını inşa etmeyi bir fırsat biliyorlar. Rızayı üretmek için kaygılandırıyorlar, itirazı bastırmak içinse korkutmaya çalışarak zorbalığa başvuruyorlar. Adeta baskısı yapılmamış ama hepsinin başucunda ‘Otoriterlerin El Kitabı’ bulunuyor. Birbirlerinden öğreniyor, birbirlerine öğretiyor, birbilerine destek veriyolar. Böyle bir süreçte bir ülkede yaşanan baskıları, yapılan yanlışları dünyaya anlatmaya çalıştığında o ülkenin demorkatları , ‘Ülkeni dışarıya şikayet edemezsin’ deyip bir psikolojik baskı ve bariyer oluşturmaya çalışıyorlar. Türkiye’dede durum farklı değil.”

”Duvarlar yıkılmalı, iklim terk edilmeli, diktatörlerin dayattığı vasata teslim olunmalıdır”

15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan istediği yardımı esirgemediklerin söyleyen CHP Lideri Özel, şöyle devam etti:

“Bugün Türkiye’de AİHM kararlarını uygulamayan, seçilmiş milletvekillerini AYM kararına rağmen içeride tutan, kendisine darbe yapıldığında ona sahip çıkan, kapalı Meclis’i açtırıp tankların önünde direnen CH’nin seçilmiş belediye başkanına, cumhurbaşkanı adayımıza, ülkenin gelecek iktidarına darbe yapıp sonra, ‘Bunu hiçbiryerde anlatamazsın’ diyecek kadar pişkinler. Bunlara karşı; bunların yarattığı vasata teslim olmak, bunların yarattığı iklimin içinde kalmak, bunların ördüğü duvarın arkasında kalmak onları güçlendiriyor. Duvarlar yıkılmalı, iklim terk edilmeli, diktatörlerin dayattığı vasata teslim olunmalıdır. Reçetenin ilk ilacı budur.’

Seçimle göreve gelen ancak seçimle gitmek istemeyen Sayın Erdoğan, en büyük rakibine karşı bir darbe yapmıştır. İşte Türkiye 19 Mart’ta sabahleyin bir sivil darbeye uyanmıştır. Sayın İmamoğlu, cumhurbaşkanı adaylığını açıkladıktan sonra siyasi talimatlı yargı eliyle hedef alınmıştır. Bulunduğumuz şehrin, İstanbul’un üç kez seçilmiş belediye başkanı ve partimizin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu, 19 Mart’ta yüzlerce polis tarafından evi basılarak gözaltına alınmıştır. Bunun yanında İstanbul’daki beş belediye başkanımız daha tutukludur. İki belediyemize kayyum atanmıştır. Bu toplantıya bizimle birlikte bu salonda bulunan ve Meclis’te birlikte temsil edildiğimiz DEM Parti’nin Sayın Eş Genel Başkanı da var, birazdan kendisini de dinleyeceğiz. Onların geçen dönem çok yüksek oylarla seçtirdikleri 49 belediye başkanına, terör gerekçesiyle kayyum atanmıştı. Bu dönemde de halen daha 10’un üzerinde belediye başkanlarına kayyum atandı. O süreçte de hep dayanışma içinde olduk, bu süreçte de olacağız. Türkiye’de de şu anda ‘Terörsüz Türkiye’ sloganı altında ancak bizim ‘Terörsiz ve demokratik Türkiye’ diye destek vereceğimizi açıkladığımız bir süreç var. Bu sürecin Türkiye’de terörü bitirmesi, çatışmaların olmaması, bundan sonra Kürt-Türk hiçbir annenin gözünün yaşının akmaması umudu var. Yaşadığımız bütün zorluklara, gördüğümüz bütün baskılara rağmen bu sürece sosyal demokratlara yakışır en olumlu katkıyı veriyoruz, vermeye de devam edeceğiz. Bunu da kayda geçirmek isterim.”

”Türkiye’de siyasal muhalefetle toplumsal muhalefet bir arada”

Ekrem İmamoğlu’nın diplomasının iptal sürecini özetleyen Özel, şunları ifade etti:

“Erdoğan her şeyi hesap etse de halkımızı hesaba katamadı. Çünkü Türkiye’de tüm demokratlar bu darbeye karşı ayağa kalktık. 81 ilimizde bu hukuksuzluğa karşı kitlesel gösteriler düzenlenmeye başladı. Ancak iktidar, bu gösterileri şiddetle bastırmak istedi. Binlerce insanmızı gözaltına aldı, yüzlercisini tutukladı. Sadece ilk günlerde 302 üniversite öğrencisi tutuklandı ve on günlük bayram tatilini ailelerinden uzakta, Silivri zindanlarında geçridiler. Demokrasiye inanan milyonlar, mücadeleden vazgeçmedi. O günden bugüne kadar her çarşamba İstanbul’un bir ilçesinde bir gece mitingi ve her hafta sonu bir ilde büyük bir il mitingi yaparak tepkileri ayakta tutmaya devam ediyoruz. Türkiye’de siyasal muhalefetle toplumsal muhalefet bir arada çünkü saraylar otoriter liderlere aitse meydanlar halkındır.

Sayın Ekrem İmamoğlu, 67 gündür tutuklu. Hala iddianamesi yazılmadı. Savcılık, hiçbir iddiasını ispat edemedi. Türkiye’de vatandaşların yüzde 70’inden fazlası bu soruşturmanın hukuki değil, siyasi olduğunu düşünüyor. Bu süreçte zaten zorda olan ekonomimiz büyük yıkıma uğradı. Merkez Bankamız 60 milyar dolarlık rezervi, dövizin yükselişine engel olmak için satmak zorunda kaldı. İktidarın bu siyasi ihtirasının faturasını, 86 milyon vatandaşımız daha da yoksullaşarak ödüyor. Bilinmelidir ki temsilî demokrasi, eksik bir demokrasidir. Ancak eksik demokrasinin alternatifi asla otokrasi değildir. Eksik demokrasinin alternatifi, katılımcı demokrasidir. Kriz içindeki siyasetin alternatifi, siyasetsizlik ya da biat değildir. Alternatifi, daha fazla siyaset, daha fazla katılım, daha fazla mücadele, daha fazla dayanışmadır. Biz otoriterliğe karşı hayatta kalmayı değil, otoriterliği halkın desteğiyle yenmeyi ve iktidara gelmeyi hedefliyoruz. Tüm bu süreçlerin sonunda görüyoruz ki partimiz nasıl 31 Mart seçimlerinde 47 yıl sonra Türkiye’nin birinci partisi olduysa bugün de anketlerde Türkiye’nin açık ara birinci partisidir.

”Bizlerle dayanışma içinde olan tüm yoldaşlarımıza yürekten teşekkür ediyorum”

Konuşmamın başında, ‘Bir ortak değerlerde buluşan bir aileyiz’ demiştim. Ve aile olmanın sorumlulukları var. Bu nedenle yaşadığımız bu süreçte bizlerle dayanışma içinde olan tüm yoldaşlarımıza yürekten teşekkür ediyorum. Pedro’nun şahsında Sosyalist Enternasyonal ve kardeş partilerimizin resmi açıklamalarına, Avrupa Sosyalist Partisi’nin açıklamasına, destek ziyaretlerine; -ayrıca ismini anmak zorundayım- Alman Sosyal Demokratları’nın Türkiye’ye gelen tüm heyetlerine, yoğun katılımlarına, ayrı ziyaretlerin, Türkiye’den sonra meselenin en çok gündemde tutulduğu ülkenin Almanya oluşuna şükran borçluyum. Bu vesileyle kardeş partimiz SPD’yi son seçimler dolayısıyla ve yüklendikleri yeni sorumluluk dolayısıyla tebrik ediyorum. Yoldaşım Lars’ı yeni görevinden dolayı kutluyorum. SPD’yi, bir kez daha İstanbul’dan Sosyalist Enternasyonal büyük ailesine geri dönmeye, bu ayrılığı bir anca bitirmeye davet ediyorum. Dün akşam PES’in değerli genel sekreteriyle birlikteydik, bugün de salonumuzu onurlandırdılar. Dün yaptığı konuşma çok değerliydi.

Yaşadığımız bu kötü süreçte, sessiz kalmayı tercih eden kardeşlerimizin olmasını üzüntüyle karşıladığımızı belirtmek isterim. Her şey bittiğinde hatırlayacağımız şey düşmanlarımızın yüksek ve kötü sözlerinden çok, dostlarımızın sessizliği olacak. Suriye’de, dünyada denklemler var. Koca koca ülkelerin koca koca menfaatleri var. Ama bu denklemlere bakıp da İngiltere’nin menfaatini Erdoğan’da görmek doğru bir şey değil. İngiltere’nin bir menfaati varsa evet istikrarlı bir Türkiye’dedir, istikrarlı bir Suriye’dedir, istikrarlı bir Orta Doğu’dadır. Ama Türkiye’deki istikrarın yolu demokratların iktidarındadır. Otokratların iktidarının istikrarı en temel istikrarsızlıktır. O yüzden istikrara destek vereceğiz diyerek demokratlara yapılan bir darbeye sessiz kalmayı hiç içimize sindirmedik, bundan sonra da sindirmeyeceğiz.

”Hedefimiz, ülkemizi Avrupa Birliği’nin tam üyesi yapmaktır”

Türkiye büyük bir ülkedir ve bu ülke Erdoğan iktidarından ibaret değildir. CHP olarak hedefimiz ülkemizde gelir adaletini, mahkeme adaletini ve sosyal adaleti sağlamaktır. Hedefimiz, tam demokratik rekabeti hakim kılmaktır. Hedefimiz Kürt meselesinin tamamen çözüldüğü, terörün ve şiddetin olmadığı bir Türkiye’yi inşa etmektir. Hedefimiz Türkiye’yi bir sığınmacı deposu olmaktan çıkarmak, göç meselesini Avrupa ile ortaklaşarak çözmektir. Ve hedefimiz ülkemizi Avrupa Birliği’nin (AB) tam üyesi yapmaktır. Bu mücadeleyi kararlılıkla sürdürüyoruz.

Hep kötü şeyler yapılmadı şüphesiz 23 yıllık AKP iktidarında. Azdı ama iyi şeyler de oldu. Türkiye’de bir şeyi çok kıymetlendiriyorsan ona bir nazar boncuğu hediye edebilirsin. Ana muhalefet lideri olarak söylüyorum: Bir nazar boncuğum olsaydı ve onu bir sebeple Erdoğan’a takmak zorunda olsaydım bunu İstanbul Sözleşmesi için yapardım. İstanbul’da, İstanbul’un adıyla anılan, kadına karşı şiddeti yasaklayan ve bu konuda en sert tedbirlerin alınmasını taahhüt eden, toplumsal cinsiyet eşitliğini ve eşitsizliklerle mücadeleyi savunan çok güçlü bir metin. İstanbul’da kararlaştırılmış. Bizim de destemizle birlikte parlamentomuzda hızla gündeme alınmış. Parlamentoda bulunan bütün milletvekillerinin oy birliğiyle yürürlüğe girmiş, o gün CHP’lileri iki ellerini kaldırarak İstanbul Sözleşmesi’nin onayına destek vermiştir. Bu sözleşmeden Erdoğan, geçen seçimlerden önce kadınlara nafaka vermek istemeyen, kadınları dövdüğü için evden uzaklaştırıldılarına tepki gösteren ve kadına karşı şiddeti belli sınırlar içinde meşru gören bir tuhaf seçmen kitlesinin desteğini almak için bir gece yarısı tek başına attığı bir imzayla İstanbul Sözleşmesi’nden çıktı. O yüzden Erdoğan’ın yakasına iliştirilecek bir nazar boncuğu kalmadı artık. Ama CHP iktidara geldiğinin ilk bir ayı içinde, İstanbul Sözleşmesi’ni yeniden Türkiye’de yürürlüğe koyacak. Dünyada da İstanbul Sözleşmesi’nin en iyi şekilde uygulanmasının takipçisi olacak.

Şunu herkese hatırlatmamız gerekir ki demokratlar otoriterliğin ya hedefi ya da potansiyel hedefidir. Onunla mücadele konusunda dayanışma içinde olmaksa kaçınılmaz bir sorumluluktur. Biz, Sosyalist Enternasyonal ailesi olarak özgürlük, adalet ve dayanışma değerlerine hep bağlı kalacağız. Her sorun, karşında dayanışma sorumluluğuyla hareket etmesi gereken yoldaşlarımın kararlı iradeleriyle aşılacaktır. Siz değerli üyelerimizin desteğiyle demokrasiyi, barışı ve sosyal adaleti daha güçlü savunacağımıza olan inancım tamdır. Buradan İstanbul’dan bütün dünyaya hep birlikte sesleniyoruz: Otoriterlerin karşısında teslim olmayacağız. Demokratlar kazanacak, biz kazanacağız. Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz.”

Devamını Oku