DOLAR

38,4875$% 0

EURO

43,9024% 0

STERLİN

51,3718£% -0.65

GRAM ALTIN

4.083,74%-0,51

ÇEYREK ALTIN

6.728,00%-0,54

ONS

3.306,21%-0,32

BİST100

9.127,98%-1,05

BİTCOİN

฿%

TETHER

$%

Ankara KAPALI 17°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
  • Tivi 6
  • Gündem
  • “Devlet adamlığından vazgeçtim; bunlarda vicdan ve Allah korkusunun da zerresi kalmamış”

“Devlet adamlığından vazgeçtim; bunlarda vicdan ve Allah korkusunun da zerresi kalmamış”

ad826x90

İYİ Parti Grup Toplantısı bugün renkli görüntülere sahip oldu. Zafer Partisi’nden İYİ Parti’ye 9 Kurucu İl Başkanı geçiş yaptı.

ad826x90

İYİ Parti Grup Toplantısı bugün renkli görüntülere sahip oldu. Zafer Partisi’nden İYİ Parti’ye 9 Kurucu İl Başkanı geçiş yaptı. Dervişoğlu’nun bugünkü grup toplantısından konuşması şöyle:

Aziz milletim

Saygıdeğer yol arkadaşlarım,

Kıymetli konuklar ve basın mensupları

ad826x90

Grup toplantımıza hoş geldiniz,

Safalar getirdiniz.

Milli egemenliğimizin 105. yıldönümünde,

Bayram sevinci yaşamaya çalışırken,

ad826x90

Büyük bir hakikati hatırladık.

6.2 büyüklüğündeki deprem hepimizi gerçeklerle yüz yüze bıraktı.

Bugün nasıl ki milli egemenliğimiz,

Türlü kılıflar ve dalaverelerle gasp edilmişse;

Sorumsuzlukları ve tembellikleri ile,

Başta İstanbul olmak üzere,

her bir vatandaşımızın yaşam ve barınma hakkını da

öyle gasp etmişlerdir.

Bırakın güvenli konutlarda oturabilme hakkını,

Konut sahibi olabilmek, bütçesine uygun kiralık ev bulabilmek dahi imkansızdır.

7 yıldır bilinçli olarak devam ettirilen,

Hiç bitmeyen ve bitirilmeyen ekonomik krizler,

Bile-isteye yaratılan ve köpürtülen siyasi krizler içerisindeyiz.

Her yaştan ve her meslekten insanımız hemen her konuda endişelidir.

Can güvenliğinden, mal güvenliğinden endişelidir.

Geleceğinden endişelidir.

Evlatlarından endişelidir.

İşçi endişeli, çiftçi endişeli, işveren endişeli, aydınlar, siyasetçiler, gazeteciler, gençler endişelidir.

Kısaca Türkiye endişelidir, Türkiye huzursuzdur…

Çünkü, ömür boyu o koltukta oturmak dışında endişesi olmayan tek adam ve avanesi,

Bütün dertleri, Türk milletinin omuzuna yüklemiştir,

Sadece kendisi huzur içindedir.

İşte bu yüzden,

Dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz.

Başladığımız yere,1999 şartlarına geliyoruz!

Çok hayati görülen dış politika meseleleri,

En netameli siyasi krizler,

Hatta en derin ekonomik darboğaz bile,

Milyonlarca insanımızı ve tüm vatanımızı ilgilendiren

Deprem gündeminin gerisine düşmektedir.

Çünkü, mesele ne kadar İstanbul ise

Bir o kadar Türkiye’dir.

Yaşanan, deprem bir kez daha göstermiştir ki,

25 yıl kesintisiz şekilde İstanbul’u,

23 yıldır da Türkiye’yi yönetmiş Erdoğan ve avanesi,

Ne Türkiye’yi ne de İstanbul’u depreme hazırlayamamıştır.

Buna dair niyetleri olmadığı gibi, bundan sonra da olmayacaktır.

Dönüşüm deyince, arsa ve imar rantını hatırlıyorlar.

İnşaat deyince, AVM ve lüks rezidanslar dışında akıllarına bir şey gelmiyor.

Her konuda olduğu gibi, bu konuda da hiçbir vizyonları yok.

Eski Türkiye derken, aslında kendilerini tarif ediyorlar.

Çünkü, iktidarları da kendileri de eskidir.

İspatı basittir:

6 Şubat depreminin üzerinden 2 yıldan fazla zaman geçti.

Ama yaraları halen sarılamadı.

Eksikler hala giderilemedi.

Son yaşadığımızdan anlıyoruz ki,

En temel, en acil, en basit ve en hayati olan iletişim altyapısında dahi,

En ufak bir geliştirme yapılmamıştır.

Ucuz atlattığımız bu depremde bile,

Milletçe doyuramadığımız telefon operatörleri çuvallamıştır.

Buradan, atanmış ulaştırma sekreterine,

milletim adına soruyorum;

6 Şubat’ta vatandaşlarımızın yaşadığı sıkıntıdan ders çıkarıp,

Gerekli önlemleri neden almadınız?

Türkiye, dünyanın en pahalı ve en vasat iletişim hizmetine tonla para öderken,

Depremde, felaketlerde dahi cep telefonu kullanamazken,

İnternete ulaşamazken,

Siz, işinize geldiğinde, ustaca bant daraltıyor, sosyal medyaya sansür koyabiliyorsunuz.

Varlık fonuna aldığınız Türk Telekom’u da, Turkcell’i de siz yönetiyorsunuz.

Milletin cebinden rant şebekelerine kaynak aktarmak dışında,

İktidarın torpillilerine milyonlarca lira huzur hakkı ödemek dışında,

Allah aşkına, hiç birinizin aklına,

Bu milletin hayrına, geleceğine, refahına dair bir şey yapmak gelmiyor mu?

Kıymetli yol arkadaşlarım,

Geçen hafta yaşadığımız depremde

Bir hakikat daha yüzümüze tokat gibi çarpılmıştır.

16 milyonluk İstanbul’da afet toplanma alanları yoktur.

İşaretlenmiş alanlar da milletten gasp edilmiştir.

Bu toplanma alanları olmadığı için

Can havli ile Gezi Parkı’nda toplanmak isteyen vatandaşlarımıza da izin verilmemiştir.

Vatandaşından korkar hale gelmiş tek adam ve iktidarı,

“Gezi parkı sembol bir alan, burada toplananlar gösteri yapar mı?” korkusu ile

Vatandaşın hayatını travmalarına kurban etmiştir.

Devlet adamlığından vazgeçtim,

Bunlarda vicdan ve Allah korkusunun da zerresi kalmamış.

Tek dertleri vazgeçemedikleri iktidarları olmuş.

Düşünebiliyor musunuz?

1999 depremi sonrası belirlenen

470 toplanma alanından bugün sadece 77 tanesi kullanılabiliyor.

Gerisi ise hepimizce malum olduğu üzere gasp edilmiş,

Şehrin soluk borusuna AVM’ler, lüks rezidanslar ve gökdelenler dikilmiştir.

25 yıldır, internetten, telefondan, emlaktan, arabalardan ve daha birçok kalemden deprem vergisi toplanıyor, ÖTV toplanıyor.

23 yılda bu iktidar topladı.

Az-buz bir para değil, neredeyse 40 milyar dolar para ediyor.

Binalar çürük, internet çekmiyor,

Millet afette toplanacak alan bile bulamıyor.

Depreme hazırlık bahanesiyle topladığınız parayı başka yerlere harcayıp,

Vatandaşımızı ölüme terk ettiniz.

Milletin hayatına harcamadınız ama;

İktidarınızı korumak için,

Seçimle alamadığınız İstanbul’u hileyle alabilmek için,

1 ayda 50 milyar doları yaktınız.

23 yıldır bitmeyen yağmanız devam etsin diye,

Bu aziz milletin biriktirdiği dövizi har vurup harman savurdunuz.

Hep söylüyorum, söylemeye de devam edeceğim,

Bu iktidarın ajandası tektir ve kirlidir.

Mücadelemiz de,

Bu kirli ajandanın değişmez hedefi, bitmeyen zulmü ve doymayan açlığıyladır.

Türkiye bunlar için bir sermayedir…

Taşıyla, toprağıyla, bayrağıyla, insanıyla ve inancıyla sermayedir!

İstanbul da bunlar için sermayedir…

Yıkıyorlar, satıyorlar, pazarlıyorlar, kısaca sömürüyorlar.

Vatan bizim için uğruna can verilecek toprakken,

Bunlar için kupon arazidir!

15 Temmuz’u bahane edip, kılıf uydurup,

Devlet ve kurumların içini nasıl yağmaladılarsa,

Türk ordusunun arazilerini de işte böyle yağmaladılar.

Oraları Londra fonlarına, körfez simsarlarına rehin diye bıraktılar.

Şimdi yeniden Kanal İstanbul’un peşine düşmüşler.

Suyun altından değerli hale geldiği çağımızda,

İstanbul’un son sulak alanlarına, su kaynaklarına saldırıyorlar.

Kılıfı da hazırlamışlar.

Neymiş;

Vatandaşa toplu konut yapacaklarmış.

Yahu, konutu Türk vatandaşına yapıyorsanız,

Reklamı niye Arap ülkelerinin televizyonlarında yayınlatıyorsunuz?

Bu büyük yağmayı, ‘Ayşe teyzeye, Ahmet amcaya ev yapıyoruz’

Diye perdelemeye çalışıyor,

Petrol zenginlerinden müşteri bulmaya çalışıyorsunuz.

Sizin bu oyunlarınız bitmek bilmedi, biteceği de benzemiyor.

Şu artık gün gibi ortadadır;

Sarayın bekası ile milletin bekası birbirinden farklıdır.

Türk milletinin devletini,

Türk milletinden kopmuş bir avuç azınlık idare etmektedir.

Kıymetli yol arkadaşlarım,

Bundan sonra iki seçenek var;

Ya millet bekası galip gelecek,

Ya da sarayın bekası Türk milletini ezecektir.

Sorun sarayda, çare ise buradadır,

Meclis’tedir!

Bu yağmanın, bu hadsizliğin, bu entrikaların

Bu sınırsız gücün çaresi,

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’dir.

İşte o zaman,

Türk milleti, egemenliğini geri alacak,

Türk milleti, vatanına sahip çıkacak

Türk toprağı emlak baronlarının değil

Türk evlatlarının olacak!

Aziz milletim

Memleketin ve milletin getirildiği hal budur.

Yetki tek adamdadır.

Bütçe tek adamdadır.

Ancak tek adamın hiçbir sorumluluğu yoktur.

Her süreçten, elini yıkayıp sıyrılır çıkar.

Vatandaşın hakkını, sanki lütufmuş gibi verir.

Üreten millettir, hazine milletindir.

Ama medyasına öyle bir paket yaptırır ki;

Sanırsın cebinden ulufe dağıtıyor.

Tek adam budur.

Başı sıkışınca da atanmış bakanları paratoner yapar,

Şimşekleri onların üzerine çevirir.

İşte tam da bu yüzden, bu bakanlar,

İş yapmaları gereken zamanlarda, paratonerlik yapıyorlar.

Karşımıza hadsiz ve cüretkar açıklamalarıyla çıkıyorlar.

Bunlardan birisi,

İstanbul sağlık müdürü iken,

“Yeni doğan çetesine” kılını kıpırdatmayıp,

Ve aylar boyunca güya “soruşturma” için bebeklerin ölümüne seyirci kalmış, sağlık paratoneridir.

Ne diyor;

“Eğer çocuğunuz yoksa aile olamıyorsunuz, sadece karı koca oluyorsunuz” diyor.

Yahu sen doktorsun.

Bu ülkede çocuk sahibi olamayan aileleri, aileden saymayan bu cehalet nedir?

Bu ne kadar çirkin, ne kadar rencide edici bir tariftir.

Bir diğeri,

Okullara sabun koymaktan aciz,

Milli eğitimi, sivil toplum kuruluşu dediği,

Sözde tarikat ama özde bir takım dümenciye peşkeş çeken

Ve eğitim camiasının da, nefret paratoneri…

“İktidar değişikliğinde başörtüsü yasaklanacakmış”

Öyle diyor.

Kadınlarımızın, genç kızlarımızın başörtülerini sömürmekten,

Başörtülerinin ardına sığınmaktan bir türlü vazgeçmediler.

Milli eğitime bakanlık yapan bu zatın ettiği bir başka laf var;

Diyor ki, “20 yıl önce Türkiye’de köy okulu yoktu” diyor.

Allah seni ıslah etsin Bakan Bey.

Sen, ne zaman Milli Eğitim Bakanlığı yapabilirsin biliyor musun?

Ancak “Okullar olmasa” yapabilirsin.

Bitmiyorlar…

Bu ekip bir şahane!

Millet iradesinin tecelligahı Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne başkanlık eden zatın sözlerini hatırlayın, ne dedi;

Devletin ülkesi ve milleti olmaz dedi.

Millet iradesinin evinde, milleti yok sayan bir meclis başkanı var karşımızda.

Fikrine katılırsınız katılmazsınız;

Milletten alınan mazbatayı göz göre göre gasp eden bu zat, bu aralar yapay zekaya takmış durumdadır.

“Yapay zeka, şeytani bir oyunun parçası olabilir” diyor.

“Yapay zeka gözyaşının değerini bilir mi?” diye soruyor.

Yapay zeka, sevincin kederden nasıl ayrılabileceğini bize anlatabilir mi? diye merak ediyor.

Hatta;

“Yapay zeka bir özür dilemenin ne anlama geldiğini anlayabiliyor mu?” diye de ekliyor.

Yahu siz bunca hataya, bunca yanlışa, bunca kandırılmaya rağmen,

Yapay olmayan zekanızla tek bir özür dilediniz mi de, yapay zekayı hızara veriyorsunuz?

Yapay zeka, o dediklerini belki bilmez ve anlamaz.

Ama emin olduğum bir şey var.

Mesela;

Yapay zeka mazbata gasp etmez.

Yapay zeka, devletin, ülkesi, milleti ve bayrağını

eminim çok daha iyi bilir.

Yapay zekada şeytanlık aramayın.

Gerçekleşmeyen darbeden OHAL çıkarıp,

OHAL’de de rejim değiştirmek,

Şeytanın da, yapay zekanın da aklına gelmez.

Bir şeytanlık arıyorsanız,

Beslediğiniz ihanet şebekesinin kalkışmasından tek adamlık çıkaran kurnazlığa bakın.

Çünkü;

Türkiye’yi mahkum ettiğiniz bu tek adam düzeni, şeytanlığın ta kendisidir.

Bakın sırada ne var biliyor musunuz?

Turpun büyüğü var.

Turpun büyüğü ve en acı olanı ise Milli Savunma Bakanı’nın sözleridir.

Önce yanlış mı okudum dedim.

Ama maalesef doğru okumuşum.

Şehidimiz sorulduğunda dedi ki;

“Bu arada, bir tane drone atmışlar, o da bizim Mehmetçiğe çarptı, hastaneye götürdük. Kurtaramadık şehit oldu”

Aynen böyle dedi.

Şehitlerimizi adet gibi zikreden zihniyetin geldiği nokta tam da budur.

Bir kahramanımızın şehadetinden değil de,

Yolda çarptığı yavru kediden bahsediyor sanki.

Tüm hayatını Türk ordusunda,

Teğmenlikten orgeneralliğe, hatta Genelkurmay Başkanlığına kadar o üniformayla geçirmiş birinin ettiği söze bakar mısınız?

 

Üniformayı çıkarıp, bir buçuk sene bakanlık yapınca mu bu hale geldin sayın Bakan?

Soruyorum;

O drone’u kim attı?

Türk ordusunun, polisimizin, korucularımızın yıllardır kahramanca mücadele ettiği hain teröristler atmadı mı?

Cumhur koalisyonundan hisse alınca,

Artık Mehmetçik katiline katil, teröriste terörist demekten vaz mı geçtiniz?

50 yıl hizmet verdiğiniz ordumuzun hassasiyetlerini 1 yılda hafızanızdan mı sildiniz?

Beyler, siz bizle yine dalga mı geçiyorsunuz?

Sözde çözüm, özde ihanet sürecinizde,

Valilere, komutanlara teröristleri görmeyin, operasyon yapmayın emri verdiğinizde,

Hendekler kazıp,

Bombalar, mayınlar, tuzaklar döşeyen,

Silahlanan ve ayaklanma çıkaran aynı PKK değil midir bu işin faili.

Yine mi adını koyamıyorsunuz?

Size bu saçma lafları ettiren, ikinci ihanet sürecinin büyüsü müdür nedir?

Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler!

Şehide kelle diyerek,

teröriste barış güvercini muamelesi yaparak,

Bu ülkeyi dün götürdüğünüz yer neresiyse,

bugün de aynıdır.

Vatana ihanet görevi tevdi edilmiş aparatların ajandasına değil,

Vatana hizmet için hayatını ortaya koymuş kahraman Türk ordusunun şerefine uygun davranın.

Unutmayın,

Vatana hizmetin mükafatı, şeref ve şehadet,

Bu kafayla saraya hizmetin mükafatı da ihanetle anılacaktır.

Ne kadar paratoner olsanız da,

Hakikatleri ne kadar saptırmaya çalışsanız da,

Milletimiz gerçeği en acısından yaşıyor.

Siz, teröristle yeni masalar kurmakla meşgulken,

Siz, cübbelerine ilik açtırmış bir avuç tetikçiyle kumpaslar kurarken,

Milletimizi de cambaza bak numaralarıyla oyalamaya kalkarken,

2025 yılında Ankara’da vatandaş ucuz yumurta kuyruğuna giriyor.

Bu sizin eserinizdir.

En erken 1 yıl sonraya verilen ultrason randevusu sizin eserinizdir.

Adliye koridorlarında 7’den 70’e sipariş soruşturmalarla yargılanan gençler,

Belediye başkanları, parti genel başkanları, gazeteciler,

Her günü kabusa dönmüş işçi, emekli memur, sizin eserinizdir.

 

Hangi medya gücüyle oyun kurarsanız kurun,

Bu gerçeği değiştiremezsiniz.

Çünkü bu acı gerçek, artık milletimizin yüreğine işlemiş,

Tahammül sınırını çoktan aşmıştır.

Evde huzur yoktur.

Gençlerin, çocukların huzuru yoktur.

Sokaklarda huzur yoktur.

Fabrikada huzur yoktur

İşverenin, işçinin huzuru yoktur.

Nakliyecinin, ithalatçının, ihracatçının huzuru yoktur.

Vatandaş isyandadır, akıl, vicdan, mantık isyandadır!

Emeğiyle geçinenleri geçtim, artık sermaye de isyandadır.

Ankara Sanayi Odası Başkanı ne diyor;

“Artık dayanacak gücümüz de kalmadı.

Yüzde 60’ın üzerine çıkan bir kredi maliyeti ile sanayicinin, bırakın yatırım yapmayı,

Üretime devam edebilmesi bile mümkün değildir.” diyor.

Ankara Sanayi Odası Başkanı’nı gerçeği işaret ettiği için tebrik ediyorum.

Temsil ettiği oda adına, gerçeği dile getirdiği için,

Görevini yaptığı için tebrik ediyorum.

Yapamayanlar utansınlar!

Konuşan Türkiye ancak böyle gerçekleşecektir.

Türkiye bu darboğazdan ancak konuşarak çıkacak,

Adaleti tesis edecek, hürriyete, güvene ve istiklale kavuşabilecektir.

Meşhur bir hikaye vardır.

Napolyon komutanlarından birine sormuş;

‘Savaşı neden kaybettik?’ demiş.

Komutanı, “Beş nedeni var efendim” diyerek sıralamaya başlamış:

“Birincisi barut bitti” deyince,

Napolyon, “Tamam dur, ötekileri sıralamanın anlamı yok.” demiş.

Türkiye ekonomisinin durumu da budur.

Halin sebebini sorarsanız da tek bir nedeni vardır;

Cumhurbaşkanlığı sistemi isimli saray tasallutudur.

Çünkü bu tasallut, elde avuçta lazım olan ne varsa tüketmiştir.

Gerisini saymamıza gerek bile yoktur.

Böyle bir ülkenin parasının değerli olması mümkün olabilir mi?

Bu ülkeye yatırım gelebilir mi?

Böyle bir ülkede istihdam yaratılabilir mi?

Böyle bir ülkede yüzler gülebilir mi?

 

 

Büyük Türk milleti,

Etrafımızda yaşananlar göstermektedir ki,

Üniter bir ulus devlet olmaya, hukukun üstünlüğüne inanmış bir bürokrasiye,

Ve kurumları kadar kültürüyle de işleyen bir demokrasiye sahip olmak,

En gelişmiş savunma sisteminden çok daha etkilidir.

Kameralara verilen pozlar,

Pazarlıklı mikrofonlara yapılan hamasetler boştur, boşunadır.

Milleti kandırmak için atılan her adım, edilen her söz,

Türkiye’nin bekasına vurulmuş baltalar ve darbelerdir.

Devlet eğer nüfus, toprak ve egemenlik demekse,

Bugün mili egemenliğimiz sarayın elindedir.

Vatan toprağımız ise deprem riskiyle karşı karşıyadır.

Nüfusumuz da, milyonlarca kaçakla tehdit edildiği gibi,

Umutsuz ve yoksul düşürülmüş Türk gençliği de,

Bu ülkede çocuk dünyaya getirmekten imtina etmektedir.

İşte devlet, hepimizin olması gereken devlet, bu yüzden tehlikededir.

Bugün Türkiye,

İnsanlar arası, ilçeler arası

Şehirler arası ve bölgeler arası

Muazzam bir çifte standardın,

Eşitsizliğin ve adaletsizliğin pençesindedir.

Tabela üniversiteleri işsizliği engelleyemiyor,

Eğitim seviyesini de yükseltemiyor.

Bu cehaletten,

Bu fakirlikten,

Bu sıkıntılardan kurtulmanın yolu tektir.

Anadolu’ya yeniden yerleşmek zorundayız.

Anadolu’yu yeniden imar etmek zorundayız.

Çünkü Türk milleti ancak Anadolu yükselirse yükselebilir.

Ona sahip olursa ve ona alın teri akıtırsa,

Yeniden hür ve müreffeh olabilir.

Bugün Anadolu’da,

Ne İstanbul’u ne de diğer büyükşehirleri besleyecek insan gücü yoktur.

Toplam nüfusumuzun yüzde 93’ü il ve ilçe merkezlerinde yaşarken,

Sadece yüzde 7’si köylerde ve kırsal alanlarda yaşamaktadır.

Bu üretimin durması demektir.

Türkiye tarımdaki üretimiyle, kendi kendine yeten bir ülke olmaktan çıkmıştır.

Bu, vatanın terk edilmesi demektir!

Verimli ovaları eken yoktur,

İktidar, çiftçiyi, köylüyü doğduğuna pişman ettikçe tarlalar boşalmıştır.

Köy okullarını kapattıkça, devlet eğitimden elini çektikçe köylerde çocuk kalmamıştır.

Hasta garantili şehir hastaneleri rantı için,

Sağlık ocakları, devlet hastaneleri kapatıldıkça,

Önleyici sağlık hizmetleri bir kenara atıldıkça,

Taşrada insanımız yaşayamaz hale gelmiştir.

Bugün yaşadığımız kaçak nüfus sorununun

En büyük risklerinden biri de budur.

Kendin ekemediğin tarlayı, kendin bakamadığın hayvanı,

Yarın başkaları ekecektir ve başkaları güdecektir.

İş bu haldeyken,

Nüfus hareketliliğinin,

Sanayi ve hizmet üretiminin yüzde 30’undan fazlasına ev sahipliği yapan bir şehrin, İstanbul’un yıkımını,

Hiçbir millet, hiçbir devlet kaldıramaz.

Fatura sadece yüz milyarlarca dolar olmayacaktır.

Geçmişten geleceğe uzanan bir yıkım riskiyle karşı karşıyayız.

Nasıl ki geçmişte, İstanbul’un düşmesi, imparatorluğun sonunu getirdiyse,

İktidarın, İstanbul merkezli rant ve finans odaklı büyüme projesinin sonu da,

Bundan çok daha hazin neticeler doğurabilir.

Oysa üretimi, yatırımı bölgelere yayabilsek,

Herhangi bir bölgede yaşanacak felaketin ülke ekonomisine etkisi daha sınırlı kalır.

Diğer bölgeler yaraların sarılmasına destek olabilir.

Ezcümle,

İstanbul üzerinden yürüteceğimiz tartışmanın da özü bu olmalıdır.

Kentsel dönüşüm diye dillere pelesenk edilen şey,

İstanbul’u ve kent merkezlerini daha da kalabalıklaştırmak ve nefes alınmaz hale getirmek olmamalıdır.

Bu yüzyılda farklı bir bakış geliştirmek zorundayız.

Aynı yaklaşımla,

Bölgelerarası eşitsizliğin doğru anlaşılması gerekmektedir.

Türkiye, adeta bir şehre bağımlı bir ekonomiyle

Hiçbir yere gidemez, önündeki riskleri atlatamaz.

Peki ne yapmalıyız?

“İstanbul’dan çıkın gidin” demekle olacak bir iş değildir bu.

Bir teşvik mekanizması sunmak gerekmektedir.

Bu teşviklerin başında da;

İller arası yatırım ve yaşanabilirlik farklarını kapatmak gelmelidir.

Önce illerin yetkinliklerini, nereye gidebileceklerini doğru tahlil etmek gerekmektedir.

Bunun için ise sözde değil, özde yerlilik ve millilik gerekmektedir.

Bilgisayar başında bölgesel gelişme stratejisi yazarak

Bölgeler arası gelişmişlik farkları kapanmaz.

O illerde, ilçelerde yaşayan insanımızın,

O bölgelerdeki yatırımcıların görüşlerini almadan yazılmış metinlere de strateji denmez.

Sanayi yatırım stratejisi hazırlıyorlar, sanayicinin görüşünü almıyorlar.

Ticaret ve lojistik planı yapıyorlar, tüccarın haberi olmuyor.

Sözde tarımsal planlama yapıyorlar,

Çiftçi ancak rapor çıkınca haberdar oluyor.

Çünkü niyetleri ve amaçları,

Milletin refahını, memleketin üretimini arttırmak değildir.

Her seçimde sömürebilecekleri,

Yoksulluğu ve muhtaçlığı yönetmek, sürdürmektir.

Bugün gelir adaletsizliğinin

En yüksek bölgelerinden olan Doğu ve Güneydoğu,

Diyarbakır, Mardin, Van onlar için ne demek?

Yine rant demek, ağalık-marabalık demek.

Aksi olsaydı,

23 yılda Cumhuriyet’in 10 yılda yaptığının yarısını yaparlardı.

Çılgın projeler üretmek yerine,

23 yıldır laf üretmek yerine,

En önce GAP’ı bitirilirlerdi.

Yıllar boyunca faiz ve beton döngüsünde

Şatafat ve şahsi servetlere heba edilen yüz milyarlarca dolar parayla,

Konya’dan Antalya’ya bir tarım merkezi, bir Hollanda inşa edebilirlerdi.

İzmir’den Manisa’ya bir lojistik ve yazılım bölgesi kurabilirlerdi.

Karadeniz’in yaylalarını beton döküp Körfez sermayesine peşkeş çekmek yerine,

Tarım ve turizmi birbirine bağlayıp, oraları sürdürülebilir şekilde ihya edebilirlerdi.

Yani bu konudaki anlayışları da

Terörle mücadele gibidir.

Terörle mücadele etmek isteyen,

Teröristle iş birliği ve pazarlık yapmaz.

Yoksulluk ve faizle mücadele etmek isteyen,

Milletini tefeci düzeniyle, faizle boğup,

Ekmeğe muhtaç etmez!

23 yıllık iktidarlarının sonunda geldiğimiz yer ortada.

Milletim evsiz,

Gencim işsiz, daha da acısı hayalsiz.

Öğretmenlerim atanamadı.

Memurum geçinemedi,

Ankara’daki yargıçlarım sindirildi,

Mühendisime zorla hak ediş,

Doktoruma şiddet reva görüldü.

Kadınlara kara toprak,

Çocuklara açlık,

Babalara mahcubiyet reva görüldü.

Cumhuriyet’ten uzaklaşmanın kaçınılmaz sonucudur bu.

Vatandaşın fikrine tahammülün terk ettiği toprakların çoraklığındayız.

Gençlerin önce hayallerinin, sonra bizzat kendilerinin göç ettiği toprakların kuraklığındayız.

Umutların bile gözaltına alındığı adaletsiz bir masal ülkesinin kabusundayız.

Vazgeçmek yok!

Yılmak yok!

Yıkılmak yok!

Unutmayın;

Kötülük kollektif, İYİLİK bireyseldir.

Bu ülkenin iyi ve cesur evlatlarının inancı ile

Bu kutlu güneşi, o kabusların üzerine doğuracağız.

Değerli dava arkadaşlarım;

Organize bir kötülük

Ve cüretkar bir cehaletle mücadele ediyoruz.

Baksanıza ülkenin başındaki kişi, Recep Tayyip Erdoğan

Türkiye Yüzyılı’nda Türkiye’nin Göç Yönetimi Programı’nda ne diyor;

Yine ensar-muhacir diye başlıyor, ardından da hicret benzetmesi yapıyor.

“Türkiye’de 4 milyon 33 bin ‘göçmen’ vardır” diyor.

Bazen ne dediğiniz değil, ne demediğiniz önemlidir.

Sığınmacıları, kaçakları göçmen diye tarif eden Erdoğan acaba ne yapmak istiyor diye sorsak, şıklar belli;

a- Bu kavramın ne olduğunu bilmiyor? Mümkündür, çünkü umurunda değildir.

b- Bu kavramı da istediği gibi şekillendireceği bir oyun hamuru zannediyor. Bu da mümkündür.

c- Derdi başkadır.

En esaslı şık da budur.

Evet, Recep Tayyip Erdoğan’ın derdi başkadır.

Buradan kendisine sesleniyorum;

Sen, göçü de göçmeni de,

Bugünün mevcut ve yarının müstakbel kaçaklarını meşrulaştırmak için eğip bükemezsin.

Böyle bir selahiyete sahip değilsin.

Sayın Erdoğan, göçmen ne demektir?

Geçici koruma statüsünün adı, ne zaman göçmenlik olmuştur?

Ben Türk yasalarına göre göçmen nedir, sana söyleyeyim:

“Türk soyundan olan ve Türk kültürüne bağlı olup,

yerleşmek amacıyla tek başına veya toplu halde Türkiye’ye gelip,

5543 Sayılı İskân Kanunu uyarınca göçmen olarak kabul edilen kişilere göçmen denir.”

Ben ortada,

Ata yurdunda her gün bir başka zulme uğrayan Uygur Türklerini göremiyorum.

Ben ortada,

Varlık yokluk mücadelesi veren Türkmeneli’nin asil evlatlarını göremiyorum.

Ben Batı Trakya’da, bu çağda türlü baskılarla mücadele eden Evlad-ı Fatihanı göremiyorum.

Ama ne görüyorum biliyor musun?

Türk dışında herkesle kucaklaşan,

Başında olduğu Türk devletinin, ismiyle, özüyle, kurumlarıyla, gelenekleriyle kavga eden bir iktidar görüyorum.

Ben Aksaçlılığın bilgeliğini değil, cehaletin karanlığını görüyorum.

Türk Devletleri Teşkilatı diye yola çıkıp,

Kıbrıs Türklüğünü kumarhane kapitalizmine,

Yasa dışı bahis baronlarına satanları görüyorum.

Akdeniz’de vatanın mavisinden bahsedenlerin,

Doların yeşiline ram olduklarını görüyorum.

Gazze’nin acılarından manşet devşirip

İsrail’le komisyonculuk oynayanları görüyorum.

Aziz milletim;

Tüm kutsallarımızı yalanlarına alet etmekten utanmıyorlar.

Türkiye’de göçmen varmış,

Hadisenin adı da hicretmiş.

Siz hicrete kurban olun.

Bu bezirgan saltanatıyla oynadığınız demografik kumarın,

O mukaddes hicret ile hiçbir benzerliği, hiçbir alakası yoktur.

Ağızınızdan çıkanı kulağınız duysun.

Kendinize gelin kendinize!

Aziz milletimiz hamd olsun,

Bizler hamdolsun,

Hicretin ne olduğunu da,

Peygamber efendimizin kim olduğunu biliyoruz.

 

Bu din bezirganlığını bırak da,

Sen bize,

Yakından takip ettiğin Suriye’deki o konferanstan haber ver.

Hediye ettiğin kravatla adamım yaptım zannettiklerinin

Türkiye’ye attığı kazıklardan haber ver.

Sana ebeliğini yaptırdıkları,

Senin de, koltukta oturmak uğruna baş göz üstüne dediğin,

Yeni terör devletinden haber ver.

Kandil’den Suriye’ye taşınan terör baronlarından haber ver.

50 bin insanımızın katilini, ordumuzun çoktan bertaraf ettiği PKK’yı,

Yeniden diriltip, siyasete sokmaya uğraştığın planlarından haber ver.

İmralı-Beştepe-Balgat trafiğinde

Yürüttüğün af pazarlığından haber ver.

Barış, barış dedirterek işaret ettirdiğin savaşın tarafları kimdir, ondan haber ver.

Aziz milletim;

Bir noktaya değinmeden geçemeyeceğim.

Teröristbaşını meclise çağıran zatı biliyorsunuz.

Artık teröristlerle pek sıkı fıkı oldu.

Ama Suriye’deki konferansa incinmiş.

“Pişmiş aşa su katmayın” diyor.

Hala hayal aleminde…

İlk gün söyledim, yeniden hatırlatayım;

Bunların pişirdiğin aşın malzemesi zehirdir zehir.

Su katsalar ne, katmasalar ne!

Pişmiş aş dediğin, bu millete dayatılan baldıran zehridir!

Bugün incinmişsin.

Bekle, sandık geldiğinde çok daha fazla incineceksin.

Bu millet bu ihaneti affetmeyecek, göreceksin!

Bize masal anlatmayı bırakın.

Yoksullukla, yolsuzlukla boyuna,

Adaletsizlikle enine bölüp, parçaladığınız Türkiye’den haber verin.

Hedef 2023, hedef 2053, hedef 2071 diye anlattığınız hikayenin,

Tutmayan hesaplarının hesabını,

Katlettiğiniz adalet nizamının hesabını verin.

Bugüne kadar vermedin,

Vermemekte de direniyorsun.

Ama inan vereceksin.

Hem de bize vereceksin.

 

Biz kim miyiz?

Biz;

Sarayın duvarlarının dışındaki hakikatiz!

Biz;

200 senedir vatan ve hürriyet diyenleriz!

Biz;

1922’de bu toprakları kurtaranlar,

1923’te millet egemenliği diyenleriz!

Biz, bölenlere karşı, birleştirenler,

Yıkanlara karşı, imar edenleriz.

Biz vatanın bağrına dayanmış hançeri,

Kendi bağrına dayanmış sayanlarız.

Bahtı kara maderini kurtaracaklarız!

Biz, kahraman Türk evlatlarıyız!

Biz Mustafa Kemalleriz!

Biz;

Bugün oturduğun makamların gerçek sahibi Cumhuriyetin ta kendisiyiz!

Biz kim olduğumuzu biliyor ve milletimize inanıyoruz.

Ama artık kimse sana güvenmiyor.

Sen kendi derdine yan.

Çünkü tarih göstermiştir ki;

Zulümle abad olanın, ahiri berbad olur.

Türkiye’nin iyi ve cesur evlatları;

And olsun;

Geleceğiz.

Milletimizle omuz omuza vereceğiz.

Hakikatin ışığını takip edecek,

Ve bu bezirgan saltanatını mutlaka yıkacağız.

Toplantımızı şereflendirdiniz.

Sağ olun, var olun, Allah’a emanet olun.

Ne Mutlu Türk’üm diyene!

 

 

 

 

 

ad826x90
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

9 Kurucu İl Başkanı Zafer Partisi’nden İYİ Parti’ye geçti

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.