39,7765$% 0.04
46,7214€% 0.69
54,7676£% 0.8
4.249,26%-0,24
6.931,00%-0,47
3.312,37%-0,59
9.344,99%-0,78
4262195฿%-0.54121
39.76$%-0.00416
Muharrem ayı, Hicrî takvimin ilk ayıdır. Kamerî yani ay takvimine dayalı olan sistemde yer alırken Kur’an-ı Kerim’de Tevbe Suresi’nin 36. ayetinde geçen ve savaşın yasaklandığı kutsal zaman dilimleri olarak tanımlanan dört ‘haram ay’dan biridir.
Muharrem kelimesi, “haram kılınmış, saygı gösterilmiş” manasındadır ki bu mana içinde yüzlerce yıldır uğruna göz yaşı dökülen çok derin bir yası barındırır. Nedeni ise malumdur: Kerbelâ!
Hicrî 61 (Milâdî 680) yılı… 10 Muharrem günü bugünkü Irak’ın Kerbelâ bölgesi…
Hz. Muhammed’in boynundan öperek sevdiği, Hz. Ali’nin yiğitliğiyle bilinen oğlu Hz. Hüseyin, halife Muaviye’nin oğlu Yezid’in halifeliğini zalimliğin timsali olduğu için meşru görmeyerek ona biat etmedi. Medine’de biat baskıları artınca tüm aile bireylerini alarak 680 yılında Medine’den Mekke’ye hareket etti. Bu hareket, Yezid tarafından bir ‘başkaldırı işareti’ gibi algılanıyordu. Hz. Hüseyin, baskılara boyun eğmediğini dedesinin soyuna yakışacak bir şekilde göstermek için geri dönerken yolda karşılaştığı ünlü ozan Ferezdak’ın, “Halkın kalbi seninle, kılıçları ise Emevilerledir” sözüne rağmen yola devam etti.
Yezid’in ordusuyla karşı karşıya gelince ailesiyle birlikte günlerce çöl sıcağında susuz bırakılıp biata zorlandı. 16 bin kişilik orduya 72 kişilik ordusuyla meydan okudu. İmam Hüseyin, dedesi Hz. Peygamber’in abasını giydi, onun kılıcını kuşandı ve Zülcenah adlı atına binip Emevi askerlerini karşıladı.
Takvimler muharrem ayının onuncu (aşure) günü idi…
Ehlibeyt soyundan gelen erkekler meydanda bir bir şehit olurken Yezid’in askerleri kadınların ve çocukların kaldığı çadırları yağmalamaya çoktan başlamıştı bile…
33 mızrak ve 34 kılıç yarasından akan kanla Hz. Hüseyin atından düştü ve başı kesilerek oracıkta şehit edildi. Onunla birlikte Ehlibeyt şehitlerinin bedenleri önce atlarla çiğnendi sonra başları ordu komutanlarına sunuldu. Aralarında kız kardeşi Hz. Zeynep’in de bulunduğu kadınlar ve çocuklar çıplak bir şekilde develerle Şam’a gönderildi. Şehitlerin naaşları ise yine kaynaklara göre ertesi gün Beni Esad Kabilesi köylüleri tarafından toprakla kavuşturuldu.
Derinine indikçe daha vahim hadiselerle tekrar tekrar karşılaşılan bu olay İslam dünyasının çok derin bir matem, adalet ve direniş simgesidir. Farklı İslami yorumlar, Muharrem ayını farklı biçimlerde yaşatsa da niyetler yine ortak paydada buluşarak adaleti, vicdanı ve birlik beraberliği birlikte kucaklar.
Kerbela’yı unutmak ‘insanlığı yaşatma’ya ihanettir; hatırlamak ise ibadet…
Bu nedenledir ki;
Et yenmez; çünkü Ehlibeyt soyundan gelenlerin başları kesilerek şehit edilmişlerdir…
Su içilmez; çünkü Kerbelâ’daki şehitler suya hasret kalmıştır…
Eğlence ve düğün yapılmaz; çünkü binlerce yıl önce gerçekleşen kıyım bugün hala yüreklerin unutulmayan yasıdır…
Oruç tutan kişi yemek hazırlarken zorunda kalmadıkça bıçak kullanmaz; kılıçla dökülen kanlara saygının ifadesidir…
Dini törenler düzenlenir, mersiyeler okunur ve Kerbelâ şehitleri anılır ve 13. gün, oruç aşure dağıtımıyla nihayete erer.
Kerbela’da yaşananlar sadece bunlarla da sınırlı değildir. Bazı hadiseler bugün hala kulaktan kulağa dolaşır, bilmeyene anlatılır.
Daha altı aylık bebekken şehit edilen bir bebek: ALİ ASGAR!
“Kerbela’da henüz altı aylık bir bebek susuzluktan titreyerek ağlıyordu: Hz. Hüseyin’in oğlu Ali Asgar! Susuzluktan kurumuş dudaklarıyla oğlu için bir yudum su istedi; “Eğer bana acımıyorsanız, bu çocuğa acıyın. Ona bir damla su verin!”
Ordu komutanı Hürmela, gelen emir üzerine üç uçlu okla altı aylık bebeği hedef aldı ve ok Ali Asgar’ın boğazını delip geçti…
Hz. Hüseyin bunun üzerine, oğlunun cansız bedenini alıp göğe kaldırarak “İlahi! Bu musibeti senin rızan için kabul ettim…” dedi.
Kardeş sadakatinin cesur şehadetlisi: ABBAS BİN ALİ!
Günlerce süren zulüm nedeniyle çadırlarda su kalmamıştı. Herkes susuzluktan kıvranıyordu. Hz. Hüseyin, su getirmesi için kardeşi Abbas’a izin verdi. Abbas, Fırat Nehri’ne ulaştı. Günlerce çektiği susuzluğun ardından suyu avuçladı fakat tam içecekken durdu. O anda ailesini düşündü. Suyu döktü ve “Kardeşim Hüseyin susuzken, ben nasıl su içerim?” diyerek bir damla dahi içmeden kırbasını (su kabı) doldurdu.
Tam geri dönerken yakalandığı Emevî askerleri sağ kolunu kesti. Yaralı yaralı kırbayı sol koluyla taşırken o kolunu da kestiler. Bu kez dişleriyle suyu taşımaya çalıştı. Son sözleri ise rivayetlere göre “Ey kardeşim Hüseyin! Ben artık suyu getiremedim ama başımı eğmeden düştüm.” olurken başına indirilen bir darbeyle şehit edildi. Hz. Hüseyin, kardeşinin cansız bedenini görünce şöyle söyledi: “Artık sırtım kırıldı…”
Bu matem, yalnızca kaybedilen canlar için değil; hak ve özgürlük için verilen ‘onurlu mücadele’ye bir saygı duruşudur…
Ve unutulmamalıdır ki Kerbela’nın mateminde buluşan tüm vicdanlar ve onlar için duayla açılan tüm eller zulme karşı birleşebilmenin en kudretli sesidir…
Yüzlerce yıl önce Kerbela’da akan her damla kan ve süzülen her damla yaş insanlığın onuru için verilmiş ve günümüzde de kıymeti korunan bir mücadeledir…
Gamze KÖKSAL
Türkiye’de eğitim politikaları ve çözüm önerileri
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.