41,9871$% 0,23
48,7512€% 0,44
56,1410£% 0,24
5.442,32%-2,24
9.404,00%-3,53
4.038,80%-2,09
10.551,34%0,80
฿%
$%
Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, partisinin haftalık TBMM Grup Toplantısı’nda dış politika, Kıbrıs, iç siyaset, nadir toprak elementleri ve ekonomi gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, iktidara yönelik eleştirilerinin merkezine çözüm sürecini koydu.
Arıkan, “Bütün süreci ‘Öcalan’ın Özgürlüğüne’ indirgemek, tek kelimeyle sürece ihanet olur. Toplumsal birliğin tesisinde kazanımın asla bir kişinin özgürlüğü olmaması gerekir” dedi.
Dış politikada Gazze ateşkesini “Şarm el Şeyh Tiyatrosu” olarak nitelendiren Arıkan, ekonomik taleplerini de açıklayarak asgari ücretin en az 33 bin lira olmak zorunda olduğunu söyledi.
ŞARM EL ŞEYH ANLAŞMASI ELEŞTİRİSİ: TİYATRO
Arıkan, 13 Ekim’de Gazze için ilan edilen ve Trump’ın sahne aldığı Şarm el Şeyh’teki ateşkesi “tiyatro” olarak nitelendirdi. İsrail’in Lübnan ile yaptığı ateşkesi daha önce 4 bin 952 kez ihlal ettiğini hatırlatan Arıkan, anlaşma öncesinde, “Bu anlaşma İsrail’in esirleri alması için bir tuzak olmasın, her gün kaybeden ordusu için bir mola olmasın!” uyarısında bulunduklarını belirtti.
Anlaşmanın ardından 9 günde 130 kez ateşkesin ihlal edildiğini ve insani yardım akışının İsrail’in denetimine verilmesinin ablukayı kurumsallaştırdığını savunan Arıkan, garantör ülkelerin sessizliğini eleştirdi.
ÇÖZÜM SÜRECİ: ÖCALAN’IN ÖZGÜRLÜĞÜNE İNDİRGEMEK İHANET OLUR
İç siyaset ve çözüm süreci değerlendirmesinde bulunan Arıkan, sistemi eleştirerek her dönemde sistemin birilerini mağdur ettiğini belirtti. Sürece “Terörsüz Türkiye” denmesine itiraz ederek, “Yaşanabilir Türkiye” isminin verilmesi gerektiğini savunduklarını hatırlattı. Diyarbakır’da yapılan “Özgürlük Yürüyüşlerinde” çıkan görüntülerin çözüme gölge düşürdüğünü ifade eden Arıkan, emniyet güçlerine karşı “düşman” nidalarının gölgesinde barış umudunun büyümeyeceğini vurguladı.
Arıkan, bir yılı aşan sürece rağmen Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmaması, kayyım uygulamalarının devam etmesi, gazetecilerin gözaltına alınması ve KHK’lıların adalet taleplerinin görmezden gelinmesi gibi konuları eleştirerek, sürecin bir oyalama ve kandırmaca olup olmadığını sordu.
Aziz İhsan Aktaş davasını gündeme getiren Arıkan, Aktaş’a 704 yıl, muhalif belediye başkanlarına ise 12 ile 415 yıl arasında cezalar istenirken, aynı kişiyle aynı ihaleyi yapan diğer AK Partili belediyelere bir şey olmamasını eleştirdi.
Arıkan, “Hakkında 704 yıl istenen Aziz İhsan Aktaş elini kolunu sallayarak dışarıda geziyor; biz böyle yaparsak adaleti güveni nasıl sağlayacağız!” dedi.
“Tüm dünya, 9 gün önce, 13 Ekim’de, Şarm el Şeyh’te, Trump’ın “barış güvercini kostümüyle” sahne aldığı bir tiyatroya tanıklık etti.
2 yıldır Birleşmiş Milletler sözleşmesinde, tüm uluslararası metinlerde “soykırım” tanımına eksiksiz uyan bir vahşetin ardından Gazze’de ateşkes ilan edildi. Ateşkesle birlikte, katliamlar duracak, insani yardımlara izin verilecek, Gazze’de işgale son verilecekti.
Biz, şunun farkındaydık; karşımızda, Lübnan ile geçtiğimiz yıl Kasım ayında yaptığı ateşkesi
bugüne kadar 4 bin 952 kez ihlal eden “arsız İsrail” vardı. Bizler bu anlaşma imzalanmadan önce uyarılarımızı yaptık: “Bu anlaşma İsrail’in esirleri alması için bir tuzak olmasın, her gün kaybeden ordusu için bir mola olmasın!” dedi
“TRUMP İLE İMZA ATARKEN POZ KESENLER NEREDE?”
Peki ne oldu? Anlaşmanın daha mürekkebi kurumadan İsrail katliamlara başladı! Ne katliamlar durdu, ne insani yardımların önü açıldı, ne de Gazze’de işgal bitti…
Şu 9 günde 130 kez ateşkes ihlal edildi. İnsani yardım akışının, İsrail’in denetimine verilmesi, ablukayı tamamen kurumsallaştırdı.
Şimdi sormak istiyoruz; Bu garantör ülkeler nerede? Trump ile imza atarken poz kesenler nerede? İmzaların ardından gelen yükümlülükler nerede? Anlaşma metni ile fotoğraf çektirenler nerede?
Attığınız imzalar, temsil ettiğiniz devletlerin şeref ve ciddiyetidir. Bu şerefe sahip çıkmak, mazlumların yanında durmak; attığınız imzaların gereği ve mecburiyetidir. Ama daha 9 günde İmzaladığınız antlaşma bir kağıt parçasına dönüştü, çıkıp bir şey demeyecek misiniz?
“AKREP SOKMAKTAN VAZGEÇMEZ”
Akrep sokmaktan vazgeçmez! İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı açık açık; “Artık rehineleri teslim aldığımıza göre, savaşa geri dönmeli ve Gazze’nin üzerine cehennemin kapılarını açmalıyız.” dedi.
Biz de, tarihi sorumluluğumuzun gereği olarak, bu bölgenin bir cehenneme dönmemesi için iktidarı -bir kez daha- uyarıyoruz: Şarm el Şeyh tiyatrosunda oyuncu olmayınız. Filistin hakkında bizim gibi düşünen devletlerle sıkı bağlar kurunuz. En önemlisi iktidarınızın geleceğini ABD ve İsrail ile stratejik müttefiklikte görmekten vazgeçiniz.
KKTC SEÇİMLERİ SONRASI UYARI
Hafta sonu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. Seçim sonuçlarının hayırlara vesile olmasını diliyoruz. Kıbrıs halkının verdiği kararı saygıyla karşılıyoruz.
Seçim sonuçları ile ilgili, Ada’nın sosyolojisini hesaba katmadan, aceleci davranarak, ortaya çıkan sonuçların faturasını oradaki soydaşlarımıza kesmek kolaycılık olur. Doğru yaklaşım Kıbrıs halkının verdiği mesajı doğru okuma gayretini ortaya koymaktır. Türkiye’ye düşen,
Ada’daki kardeşlerimizin şikayetlerini, tercihlerinin arka planına odaklanmaktır.
Biz 51 yıl önce tüm Ada’ya barış ve huzur getirmek için, Kıbrıs Barış Harekâtını yapmış bir siyasi hareketiz. Bu noktada tarihi sorumluluğumuzun bir gereği olarak, şu uyarıyı yapmak istiyoruz. Kıbrıs, milli bir davadır! Bu dönemde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin en önemli önceliği, başta dost ülkeler olmak üzere, tüm dünya nezdinde KKTC’nin tanınmasını sağlamak olmalıdır.
1974 Barış Harekâtı başta olmak üzere, şehit kanlarıyla elde edilmiş kazanımlar hiçbir bahane ya da gerekçeyle pazarlık konusu yapılmamalıdır.
Bütün bunların yanında, önümüzde günlerde çok büyük bir tehlike görüyoruz. 1 Ocak 2026 tarihinde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Avrupa Birliği dönem başkanı olacak. Bilindiği gibi
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Annan Referandumundan 1 hafta sonra 1 Mayıs 2004 tarihinde Rumları “hayır” dedikleri için ödüllendirir gibi “Kıbrıs Cumhuriyeti” adıyla AB üyesi yapılmıştı. Yani Annan Planı’nın bir tuzak olduğunu anlamak için 1 hafta yeterli oldu! Şimdi Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Avrupa Birliği dönem başkanı olacak. KKTC’deki seçim sonuçları üzerinden maddi destekler ve manevi baskılarla; federasyon tartışmaları üzerinden kafa karışıklığı olarak gördükleri alanları istismar etmeye çalışacaklar. Burada uyanık olmak zorundayız. Türkiyesiz Kıbrıs, Kıbrıssız Türkiye olmaz.
Elbette KKTC bir devlettir! Kendi ayakları üzerinde durma mücadelesi vermektedir. Türkiye’ye düşen görev, her zaman olduğu gibi KKTC’nin yanında olmaktır. Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin istismar stratejilerine karşı, olası tehdit ve tehlikelerin boyutları konusunda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yeni Cumhurbaşkanına destek vermek ve riskler konusunda uyarmaya devam etmektir.
“SİSTEM BİRİLERİNİ HEP MAĞDUR ETMİŞTİR”
Kendi ülkemizin tarihine ve durumuna baktığımızda bu ülkede hiçbir zaman mükemmel işleyen bir demokrasi olmadığını görürüz.
Hem askeri darbelerin şekillendirdiği dönemlerde hem de tek partili, çok partili ve AK Partili dönemlerde üzerlerinde baskı ve tahakküm hisseden farklı gruplar olmuştur. Her dönemde sistem birilerini mutlaka mağdur etmiştir. Bize düşen yaraları kaşımak, acıları, haksızlıkları, mağduriyetleri yarıştırmak değildir.
Bize düşen; yaraları sarmak, acıları dindirmek, haksızlıkları ve mağduriyetleri gidermek için gayret etmektir.
Geldiğimiz noktada, iktidar tarafından görünürde bir yılı henüz aşmış, gerçekte ise çok daha önce başlatılmış bir süreç yönetiliyor.
CHP Kurultay Sürecine İlişkin Açıklama : “Hepsinin hesabı sorulur”
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.