İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘helallik’ istemesini eleştirdi. Akşener, “Sen haram içinde sefa sürerken dar günde tek başına bıraktığın milletimizden şimdi çıkıp da helallik alamazsın Sayın Erdoğan. Ama illaki helalleşmek istiyorsan ben sana yolunu söyleyeyim. Siyasetçi, milletiyle televizyon karşısından attığı nutukla helalleşmez. Siyasetçi, milletiyle sandıkta helalleşir. Madem helallik alacaksın; o zaman önce aziz milletimizin önüne sandığı getireceksin, helalliği de öyle isteyeceksin. Sandığı getireceksin milletimiz sana ne diyecek göreceksin. Öyle televizyonlardan üfürmekle olmaz. Halep oradaysa, arşın burada. Madem helallik alacağına eminsin, o zaman derhal sandığı getireceksin” dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Akşener, bugün TBMM grup toplantısında konuştu. Kahramanmaraş merkezli deprem sonrasında yaşanan gelişmeleri değerlendiren Akşener, özetle şunları söyledi:

“SİNAN ATEŞ’E KIYILMASININ ÜZERİNDEN TAM 61 GÜN GEÇTİ”

“Başkent’in göbeğinde bir evlada, bir babaya, bir eşe, bir kardeşe, Sinan Ateş’e kıyılmasının üzerinden tam 61 gün geçti. Aşağılık bir suikastın faillerinin ellerini kollarını sallayarak gezdiği ve hiç kimsenin bu hainleri bulmak için, kılını bile kıpırdatmadığı tam 61 günü, geride bıraktık. Devleti yönetenlerin mafyalara, simsarlara, uyuşturucu kaçakçılarına bir kez daha boyun eğen acizliğiyle tam 61 gün geçirdik. Geçen bu 61 günde adaletsizlik daha da derinleşti. Hukuksuzluk, daha da belirginleşti. Arsızlık, daha da normalleşti.

“61 GÜN OLDU SAYIN ERDOĞAN DİLE KOLAY TAM 61 GÜN. KUKLALAR TUTUKLANDI, KUKLACILAR SERBEST”

Daha önce de bu kürsüden söylemiştim; ‘14 Mayıs’a kadar her konuşmamda Sayın Erdoğan’a aynı soruyu soracağım’ demiştim. Sinan Ateş’in katillerinin peşini bırakmayacağıma söz vermiştim. Adalet yerini bulana kadar her hafta Sinan Ateş’i hatırlatacağıma söz vermiştim. Bu adaletsizlik karşısında asla susmayacağıma söz vermiştim. Nitekim bugün ben yine bu sözün gereğini yapacağım. Sayın Erdoğan peki ya sen? Haksızlığa boyun eğmeye devam edecek misin? Adaletsizliğe teslim olmaya devam edecek misin? Vicdansızlığa sahip çıkmaya devam edecek misin? 61 gün oldu Sayın Erdoğan dile kolay tam 61 gün. Kuklalar tutuklandı, kuklacılar serbest. Maşalar tutuklandı, maşayı tutanlar serbest. Tetikçiler tutuklandı, azmettirenler serbest. Oysa, yargının görevi herkesin bildiği gerçekleri gizlemek değil, o gerçeklere herkesten önce ulaşıp hakikati ortaya çıkarmaktır.

“SAYIN ERDOĞAN SÖYLESENE YARGININ İŞİNİ YAPMASINA NEDEN ENGEL OLUYORSUN?”

Ancak maalesef katilleri kaçıranlar, telefonla talimat verenler, suçluları koruyup kollayanlar henüz davada şüpheli bile değil. Sinan Ateş’in ailesinin bildiği gerçekler, yakın çevresinin bildiği gerçekler, hepimizin bildiği gerçekler, henüz daha yargının gündeminde bile değil. Yazıklar olsun.

Ülkemizi içine hapsettiğin tek adam sisteminde görevini yapabilen tek bir kurum bile kalmadı. Her kurumun amiri de sensin, memuru da sensin, denetçisi de sensin. Hal böyleyken ben de sana soruyorum, Sayın Erdoğan Söylesene yargının işini yapmasına neden engel oluyorsun? Söylesene kimden, kimlerden korkuyorsun. Söylesene sorumluluktan kaçarak olanlar, örtbas edebileceğini mi sanıyorsun? Eğer öyleyse şimdiden söyleyeyim çok yanılıyorsun. Çünkü biz adalet yerini bulana kadar unutmayacağız, unutturmayacağız. Bu cinayetin asıl sorumluları ortaya çıkana kadar unutmayacağız, unutturmayacağız. Banuçiçek’le, Bengisu’nun, göz yaşları dinene kadar unutmayacağız, unutturmayacağız. And olsun, şart olsun ki Sinan Ateş’i unutmayacağız, unutturmayacağız. Çevrilmek istenen dümenleri kabullenmeyeceğiz. Gerçekler ortaya çıkana kadar bu olayın peşinde olacağız.

“DEPREME KARŞI HAZIRLIK YAPMAYANLAR, MEYDANA GELEN FELAKETTEN SORUMLUDUR”

İktidarın neden olduğu büyük felaketin yüreklerimizde açtığı yara her geçen gün daha da belirginleşiyor. Ailesinden, evinden, işinden, aşından olan vatandaşlarımız; yaşadıklarını anlatmak, seslerini duyurmak için çabalıyor. Biz de bu sesleri duyurmak, yaraları sarmak için tüm zorluklara, tüm acılara rağmen, milletçe, omuz omuza yılmadan çalışıyoruz. Ancak, gerçekleşen her artçı sarsıntıda yaşadığımız büyük felaketi maalesef tekrar tekrar hatırlıyoruz. Ülkemizin bir gerçeği olan deprem riskine karşı ne kadar da hazırlıksız bırakıldığımızı hatırlıyoruz. Türkiye’yi yönetenlerin can güvenliğimizi ne kadar da önemsemediğini hatırlıyoruz. Kendini devlet yerine koyanlara ne kadar da güvenmediğimizi hatırlıyoruz.

Peki, tüm bu güvensizliğe sebep olanlar ne yapıyor? Sorumluluktan kaçmaya devam ediyor. Biz, milletçe hükümetin neden olduğu bu büyük felaketi iliklerimize kadar hissediyoruz. Ama tek bir hükümet yetkilisi, tek bir siyasi, tek bir bürokrat bile bu hissettiklerimizi hissetmiyor. Hâlbuki depreme karşı hazırlık yapmayanlar, meydana gelen felaketten sorumludur. Kurallara, kanunlara, aykırı bina yapanlar, yapılmasına izin verenler, yapılanları imar affıyla affedenler, yandaş müteahhitleri besleyenler meydana gelen felaketten sorumludur. Milletimize, ‘ev’ diye ‘mezar’ yapılmasında payı olan, imzası olan talimatı olan herkes bu büyük felaketten sorumludur.

“BAŞIMIZA UCUBE BİR SİSTEMİ BELA EDİP TÜM BU KEŞMEKEŞİN ESAS MÜSEBBİBİ OLAN BAY KRİZ, BAŞ SORUMLUDUR”

Afet bölgesi adı altında âdeta bir suç mahalliyle karşı karşıya kalmamıza sebep olan herkes sorumludur. Depremden sonra 72 saat boyunca milletimizin yardımına gidemeyenlerin, organize olamayanların, koordinasyonu sağlayamayanların, saray korkusuyla karar alamayanların, onun yerine de sivil toplumla kavgaya tutuşanların, birbirinin söylediğini yalanlayanların, interneti kesip, kapılara polis gönderenlerin tamamı sorumludur. Hele ki sırf, şahsi emellerini gerçekleştirmek için başımıza ucube bir sistemi bela edip tüm bu keşmekeşin esas müsebbibi olan Bay Kriz, baş sorumludur.

“ARTIK ALGORİTMA HALİNE GELDİ. İKTİDARIN BECERİKSİZLİĞİ NEDENİYLE BAŞIMIZA GELEN HER FELAKETTE ÖNCE, SAYIN ERDOĞAN, MİLLETİ TEHDİT ETMEYE, SUÇLAMAYA BAŞLIYOR”

Son 20 yıldır öyle bir zihniyetle mücadele ediyoruz ki, gerçekten ibretlik. Bu zihniyetin sahipleri tüm sorumsuzluklarına rağmen hiç mi hiç utanmıyorlar. Tüm beceriksizliklerine rağmen hiç mi hiç yüzleri kızarmıyor. Tüm hatalarına rağmen aralarından bir kişi bile istifa etmiyor. Oysa, sorumluluk hissedenler ne yapar? İstifa ederler. Hukuk önünde hesap verirler. Yani, görev ve sorumluluklarının gereğini yaparlar. Sorumlu olanlardan beklenen şey budur. Peki Bay Kriz ve arkadaşları ne yapıyor? Her şeyini kaybetmiş vatandaşlarımızın gözünün içine baka baka utanmadan kampanya yapıyorlar. Utanmadan propaganda yapıyorlar. Utanmadan yalan söylüyorlar. Bu artık bir algoritma haline geldi. İktidarın beceriksizliği nedeniyle başımıza gelen her felakette önce, Sayın Erdoğan, televizyona çıkıp milleti tehdit etmeye, suçlamaya başlıyor. Her gün ama her gün durmadan bağırıyor, çağıyor, hakaret ediyor. Doğruları konuşanları bastırmaya gerçekleri susturmaya çalışıyor. Yetmiyor hemen gidip sosyal medyayı kısıtlıyor. Sonrasında ise baktı olmuyor, işler istediği gibi gitmiyor, anketler istediği gibi gelmiyor, tüm algı operasyonlarına rağmen gerçekleri değiştiremiyor bu sefer de yeniden ekranlara çıkıyor ve helallik istiyor.

“DAHA DÜN İNSANLARIMIZA, ‘AHLAKSIZ, NAMUSSUZ, ADİ’ DİYORDUN. BUGÜN, ÇIKMIŞSIN UTANMADAN ONLARDAN HELALLİK İSTİYORSUN”

Ne kendisinin ne bir bakanın ne de tek bir bürokratın sorumluluk almadığı yerde çıkıp bir de utanmadan sorumluluğu vatandaşa yıkıyor. Sayın Erdoğan yeter artık. Depremin üstünden 23 gün geçti. Sen ilk gün, ne dedin? ‘Günü geldiğinde şu anda tuttuğumuz defteri açacağız’ dedin. Yani bu aziz milleti düpedüz tehdit ettin. Şimdi hangi yüzle çıkıp da helallik istiyorsun? Daha dün milletimize, ‘Bunlar kader planında olan şeyler’ diyordun. Bugün çıkmışsın utanmadan onlardan helallik istiyorsun. Daha dün insanlarımıza, ‘ahlaksız, namussuz, adi’ diyordun. Bugün, çıkmışsın utanmadan onlardan helallik istiyorsun. Daha dün, feryat eden depremzedelere, ‘hain’ diyordun. Bugün, çıkmışsın utanmadan onlardan helallik istiyorsun. Hem de Adıyamanlı mazlum ve mahrum kardeşlerimizi üç gün boyunca enkazın altında ölüme terk ettiğin için helallik istiyorsun. Üstelik bunu da sanki önemsiz bir şeymiş gibi sanki randevun varmış da 5 dakika gecikmişsin gibi, sanki borcun varmış da bir iki gün geç ödemişsin gibi söylüyorsun. Ayıptır, günahtır.

“BİR ALLAH’IN KULUNUN BİLE SORUMLULUK ALIP İSTİFA ETMEDİĞİ YERDE HELALLİK İSTEMEK, YÜCE ALLAH’IN, ‘ADİL OLUN’ EMRİNE APAÇIK İSYANDIR”

Bir Cumhurbaşkanının vatandaşlarıyla helalleşmesi ancak makamın gereğini yapmakla olur. Ahlak ve erdemin gereği budur. Bir idarecinin vatandaşlarıyla helalleşmesi istifa ederek, hesap sorarak, sorumluları görevden alarak olur. Bunları yapmayıp üstüne de helallik istemek halkla ilişkiler kampanyasından başka bir şey değildir. Ayrıca cürmün ve haramın helalleşmesi de olmaz. Her gün ekranlarda gördüğümüz enkazlar aynı zamanda bu iktidarın suçlarının enkazıdır. Hükümetin başının cürümlerinin ve haramlarının enkazıdır. Bu ucube sistemin neden olduğu büyük yıkımın enkazıdır. Bir Allah’ın kulunun bile sorumluluk alıp istifa etmediği yerde helallik istemek, Yüce Allah’ın, ‘Adil olun’ emrine apaçık isyandır.

“GİDECEKSİN MARAŞ’IN MERKEZİNDE 15 SAAT BOYUNCA ENKAZ ALTINDAKİ YAVRUSUNUN ELİNİ TUTUP VİNÇ BEKLERKEN RAHMETLİ OLMASINI İZLEMEK ZORUNDA KALAN BABADAN HELALLİK İSTEYECEKSİN”

İllaki helallik almak istiyorsan oturduğun yerden, kürsülerden poz vererek olmaz. Gideceksin; bizzat vatandaşlarımızdan, helallik isteyeceksin. Öyle korunaklı, çadır tiyatrosu mizansenleriyle olmaz. Eğer illaki helallik almak istiyorsan gideceksin Maraş’ın tam merkezinde 15 saat boyunca enkaz altında kalan yavrusunun elini tutup vinç beklerken rahmetli olmasını izlemek zorunda kalan babadan helallik isteyeceksin. Eğer illaki helallik almak istiyorsan gideceksin Adıyaman’ın merkezinde, enkazın içinden, ‘Soruyoruz, AFAD nerede?’ diye, sesli mesaj gönderen mazlumların ailesinden helallik isteyeceksin. Eğer illaki helallik almak istiyorsan gideceksin Malatya’da tarım arazilerini 15 yıl önce imara açıp, bugün mezara çevirenlerin yaptığı binalarda 25 saat boyunca enkaz altındaki analarının sesini duyup ellerinden bir şey gelmeyenlerden helallik isteyeceksin. Eğer illaki helallik almak istiyorsan gideceksin üç gün boyunca kepçe gitmeyen vinç gitmeyen bir taraftan soğuk diğer taraftan da çapsız ve liyakatsiz bir yönetimin berbat organizasyonu yüzünden hayatını kaybedenlerin yakınlarından helallik isteyeceksin. İste de gör bakalım Sayın Erdoğan, helallik alabiliyor musun görelim bakalım.

“MEYDANLARDA SADAKA VERİR GİBİ PARA DAĞITARAK HELALLİK ALAMAZSIN”

Bu kadar cürmün, yanlışın ve haramın olduğu yerde en son kullanılacak kelime helalleşmedir. Meydanlarda sadaka verir gibi para dağıtarak helallik alamazsın. Kameralar karşısında buz gibi havada sırtına mont bile vermediğin çocuklarımızı kendine zırh yaparak helallik alamazsın. Paranın kölesi olan yandaşlarının bekçiliğini yaparak helallik alamazsın. Adıyaman’a senin getiremediğin vinci bulup da getiren ama ‘valin’ izin vermediği için ailesine yetiştiremeyen Nehir’den helallik alamazsın. Enkaz altındaki yakınlarının gün geçtikçe azalan seslerini dinleyenlerden helallik alamazsın. Kimsesiz kalan çocuklardan helallik alamazsın.

Evladını kurtarmak için yüzlerce kiloluk betonları tek başına kaldırmaya çalışanlardan helallik alamazsın. Takdiri çok gördüğün sağlıkçılardan helallik alamazsın. Hayallerini yıktığın gençlerden helallik alamazsın. Çaresizliğe mahkûm ettiğin annelerden helallik alamazsın. Cenazesine kefen arayan babalardan helallik alamazsın. Sevdiklerini battaniyeyle gömenlerden helallik alamazsın. Tuvalet için hijyen malzemesi için çırpınanlardan helallik alamazsın. Günahına girdiğin nice masumdan helallik alamazsın. Dondurucu soğukta bir çadır peşinde günlerce koşanlardan helallik alamazsın. Bir damla huzura, iki dirhem tebessüme muhtaç ettiğin milletimizden helallik alamazsın. Olmaz. Böyle yüzsüzlük, böyle utanmazlık, böyle terbiyesizlik olmaz, olamaz.

“SANDIĞI GETİRECEKSİN MİLLETİMİZ SANA NE DİYECEK GÖRECEKSİN”

Sen haram içinde sefa sürerken dar günde tek başına bıraktığın milletimizden şimdi çıkıp da helallik alamazsın Sayın Erdoğan. Ama illaki helalleşmek istiyorsan ben sana yolunu söyleyeyim. Siyasetçi, milletiyle televizyon karşısından attığı nutukla helalleşmez. Siyasetçi, milletiyle sandıkta helalleşir. Madem helallik alacaksın; o zaman önce aziz milletimizin önüne sandığı getireceksin, helalliği de öyle isteyeceksin. Sandığı getireceksin milletimiz sana ne diyecek göreceksin. Öyle televizyonlardan üfürmekle olmaz. Halep oradaysa, arşın burada. Madem helallik alacağına eminsin, o zaman derhal sandığı getireceksin.

“AHLAK OLMAYAN YERDE HÜKÜMETİN BAŞI DA YÜRÜTMENİN BAŞI DEĞİL, ÇÜRÜTMENİN BAŞI OLUR”

Bir ülkede demokrasinin gelişmesinin önündeki en ciddi sorun ülkeyi yönetenlerin ahlaki olarak çökmeleridir. Çünkü demokrasinin kavramsal temelinde erdem vardır, ahlak vardır. Ahlak olmayan yerde demokrasi gelişmez. Ahlak olmayan yerde yürütme erki çürütme erkine dönüşür. Hükümetin başı da yürütmenin başı değil, çürütmenin başı olur. İşte bugün yaşadıklarımız da tam olarak budur. Demokrasimizin önündeki en büyük pranga haline gelen Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi ile birlikte ülkemizin yaşadığı en temel sorunlardan biri ahlak sorunudur.

 

Daha Fazlası

+ Yorum Yok

Yorum ekle